Esma Sultan dün gece yılanlıklarına yılanlık ekleyerek ve gözbebeği gelin adayı İpek'i dev taklaya getirerek, oyununa ortak etti. İlk bölümde müstakbel dünürleriyle konuşurken asla "Faruk" adını ağzına almaması çok suni durmuştu ki şıp diye kurduğu oyunu anlamıştım. Bu bölümde kuracağı entrikasına suni bir yatak hazırlamak için dünyanın en organik ve doğal "kız isteme" diyaloğuna seyirciden enrtika saklamak için takla attıran yazarlar ne yazık ki hâlâ İpek'in neden bu teklifi kabul ettiği konusunda bir sebep bulup, bizi aydınlatmadılar. Önemli değil, bekleriz. Bulunca hemen bölüme eklersiniz. Nasılsa dizinin ikinci bölümünün izlenme oranları yükseldi.
Düşünün, 2017 senesinde Bursa gibi müstesna bir şehrimizde orta direkten hallice bir ailede büyüyorsunuz. Haliniz vaktiniz yerinde. Aydınlık bir babanız (gazete okuyor demek ki en azından okuma yazması olan bir baba), aklı başında hatta Esma'dan pek haz etmeyen bir anneniz var. İyi şartlar altında yetiştirilmişsiniz. Fakat siz ısrarla Esma Sultan Konağı'na gelin gitmek istiyorsunuz. Neden? Bilmiyoruz. Henüz elimizde İpek kızımızın "çok seksiyim, insanı bakışlarımla öldürürüm. Faruk da tam ağzıma layık!" tavrında rol kesmeleri dışında hikayesel bağlamda hiçbir ipucu yok. Hadi, Faruk'un karısı olmayı hayal ediyorsun. Ama şimdi de Esma seni Fikret'e almak istediğini söyledi. Sen de bu yalanı şak diye kabullendin. Neden İpek, neden?
Derdin ne kızım senin? Gördüğümüz kadarıyla ailende bir sıkıntı yok. Külkedisi değilsin. Üvey anne elinde eziyet çekmiyorsun. O zaman senin derdin ne? İpek azıcık onurlu bir genç kadınsa o konağa Esma Sultan'a haddini bildirmek için girmiş olur. İstanbullu Gelin'i izlemek isteyen iyi niyetli bir seyirci olarak, İpek'in dün gece Esma Sultan'ın yalanına ortak oluş şeklini -oyunucunun karakter yorumunda bu konuyla ilgili en ufak bir ipucu olmamasına rağmen- bir intikam planının ilk adımı olarak algılamak istiyorum. Hazır ilk bölümde bakla falı bakan kızcağızın "yatağına yılan girecek" öngörüsü ortaya atılmışken. Falda çıkan yılan Esma'nın nazarında Süreyya, ama gerçek yılan İpek çıkarsa hikaye güzel bir viraj almış olur.
Gelelim Faruk Boran'a.. Acaba Faruk Boran neden o konaktan fersah fersah uzaklara kaçmışken şimdi birbirinden romantik ama içi boş, kitabi, yavan cümlelerle kandırmaya çalıştığı genç kadını, Çaki (vallahi Ranini böyle tanımlamış, suç benim değil) ile yaşamaya mahkum ediyor? Faruk Boran ilk bölümdeki asi başkaldırışından, anası tarafından acıtılmış, kalbi sökülüp yerinden çıkartılmış bir adamdı; bu bölüm o halinden eser kalmamıştı. Bir karakter iki bölüm arasında nasıl bu kadar değişir? Elbette değişir de, hangi nedenle?
Faruk, neden ilk bölümde şikayet etmelere doyamadığı anasının eteğine sıkı sıkı yapışıyor? Süreyya'ya "aile birliği" yalanlarını sıktı ama yenir yutulur gibi değil. Düne kadar aklın neredeydi? Daha ilk bölümde "Aile Birliği" umurunda değildi, bir ayağın İstanbul'da yaşayarak gününü gün ediyordun, bu gerekçe aniden mi aklına geldi? O kadar uzaktın ki kardeşlerin otogar ahalisi kadar bile umurunda değildi. Şimdi bize, bu ani kararı vermeni sağlayan gerçek bir neden söylemen lazım. Faruk Boran bu haliyle halen annesiyle iktidar savaşına genç bir kadını yem eden bipolar erkek kahramandır. İtiraf edin, kurtulun. Bir de yerli yersiz kahkahalar atıyor ki karakter tam o anlarda demode kötü adam efekti veriyor; evlat olsa izlemezsin...
Esma Sultan neden taç devir töreni geleneği gibi pazarladığı "hamamda kaynana yıkama" geleneğini varisi olarak kabul etmediği gelinine uyguladı? Güzel sahne evet, ama o kadar. Kağıt üzerinde bakarsak, Süreyya'ya "seni yıkayan bir gelinin olmayacak çünkü soyumu sürdürmene izin vermeyeceğim" dedi. Keşke o sahne için yazar ekibi biraz daha bekleseydi. İpek, gelin olarak konağa girdiğinde hamama onu alıp, Esma Sultan kendini ona yıkatarak Süreyya'yı aşağılasa sahne çok daha güçlü ve doğru olurdu. Zira Esma Sultan dün gece "kaynana yıkama" geleneğini ballandıra ballandıra yüceltip, bunun bir tür "onaylanma" şekli olduğunun altını çizerken, bir yandan da Süreyya'ya, "sen ancak bu konağa hizmetçi olursun" dedi. O zaman kıza kendini neden yıkattın dengesiz? Bu ne yaman çelişki? Hamama kızı çağırıp yıkanma esnasında hizmet ettirseydin, anlardım. İlk tası hazırladığında elini kaldırıp, yıkama olayını durdursa ve bu geleneği anlatsa sonra da kendini hizmetlilerine yıkatsa sahne daha doğru bir mesaj verirdi.
Esma Sultan, Kraliçe Elizabeth kompleksiyle ortalıkta gezmenin, surat asmanın ve her sabah menü vermenin dışında "aşağıdakiler" ile hiç muhatap olmuyor. Neden? Böyle mi olurmuş Bursa Konakları'nın asil hanımları? O hanımlar konaktaki hakimiyetlerini kendilerinden nefret eden "aşağıdakiler" üzerine mi kurarmış? Böyle mi sadakât sağlarmış? Kadını konakta seven bir kişi yok mu? Neden? O zaman bu kadar insan neden "yıllardır" yanında duruyor? Kimse durmaksızın kötü değildir. Onca çalışan "domuzdan kıl koparsak kârdır" diyerek mi bu konakkta çalışmaya devam ediyor? İktidarınızı ancak size sorgusuz sualsiz biat edenlerle kurarsın. Biat için ise gereken tek şart rant değildir. Esma Sultan bu kuralı iyi bilen bir adamın kızıymış. Ata binmek dışında babasından aldığı nasihatler olmuştur herhalde değil mi? O halde "aşağıdakiler" neden ilk fırsatta Esma'yı zehirleyip o konaktan kaçmıyorlar? Neden o konakta çalışmaya mecburlar, sofrada hanım'ın küçük oğluyla fingirdemek için mi?
Süreyya'nın teyzesi neden içine kapanmış, o derece depresif bir kadın? Süreyya neden onu sırtında taşıyor? Neden kopup kurtulamadı? Bu soruya da "ama Teyze işte, anne yarısı" diye cevap vererek mi geçiştireceğiz? Dün akşamki bölümde "Tez zamanda o konağa ben de geleceğim" ipuçları fışkırtan Teyze karakterini keyifle izlememiz için de bir nedene ihtiyacımız var. "Zamanla.." diyecekseniz, "yok" diyeceğim.
Çünkü bana bir neden lazım, o da hemen lazım! İkinci bölümde Fırat Tanış'ın canlandırdığı gizemli karakteri dokunuza katmaya çalışmak ve hikayeye yeni meraklar serperek heyecanlı hale getirmeyi denemek yerine önce yukarıda sorduğum sorulara cevap vermeliydiniz. Bu cevaplar verilemediği için İstanbullu Gelin, "öldürmez ama süründürür" izleyici oranlarıyla sıradan bir açılış yaptı, yapmaya devam ediyor. Rekabet kanlı ve projeler, kanallar tarafından verilen "x bölüm ekranda kalma garantisi" alınca, seyirci garantisi de almış olmuyor ne yazık ki..
Son olarak, eğer Ranini izin verirse, Zeynep Günay Tan hakkında da birkaç cümle kurmak isterim. Zeynep Hoca'nın rejisine diyecek söz bulamıyorum; kurşun döktürsün, nazara gelmesin. Yıllarca o anlatsın, biz izleyelim! Ancak yine içinde bir takım karton karakterlerin gezindiği ama şahane görseli olan bir dünya kurdu.
Öyle Bir Geçer Zaman Ki'den bu yana sahaya çıktığı her işte (
Arkadaşlar İyidir güzel ve iyi niyetli bir hikayeydi, ne yazık ki o da panele uygun değildi) aynı yerden gol yiyor. Defolu, sıkıcı klişelerle dolu hikayeleri, kötü senaryoları Allah'ın ona bahşettiği reji yeteneğiyle iyileştirmeye uğraşıp, gördüğü rüyaya teslim olmayan bazı oyuncularla top çeviriyor, zaman kaybediyor. Oysa biz onun gördüğü rüyaya koşulsuz inanmak, tık nefes olmadan peşinden haftalarca koşmak istiyoruz. En azından buna izin verin..