“Müzik ruhun uğultusudur.” demiş Oscar Wilde. Ruh haliniz
nasılsa, içinizdeki müzik de ona göre çalar. Bazen neşeli, bazen isyankar,
bazen hüzünlü… Dans da bu uğultunun dışa vurumudur. Çünkü her dans, her figür
bir şeyler anlatır aslında insana. Hiçbir söze ihtiyaç duymadan aşkı haykırır,
umudu fısıldar veya acıyı paylaşır. Kemal ve Nihan da aşkla yaşayan ruhlarını
yansıttılar bize bu hafta, sevdalarının karalığına rağmen aydınlık gördükleri
geleceğin umudunu paylaştılar. Bu hafta daha bir acı dolu, daha bir mağlup
olurlar diye düşünmüştüm ama düşündüğümden çok daha umut dolu ve inançlıydılar.
Evlilik hayalleri, şakadan da olsa ikinci çocuk lafları havada uçuştu. Bahar diyorum ve susuyorum. ;)
Geçen hafta bence çok acı bir noktada bırakmıştık Kemal’i.
Canının parçası, tatlılar tatlısı Deniz en büyük düşmanı Emir’e baba demişti. Ve
ben bunun yıkımının çok daha büyük olacağını, bu yüzden fragmanda gördüğümüz, aşkın
sonuna kadar sürecek bu dansın da bir rüya veya bir hayal olduğunu düşünmüştüm.
Konunun dışında olan ben bile “Nihan’ın dediği gibi, Deniz büyüdüğünde belki de
Emir’i hatırlamayacak ama Kemal, Deniz’in ona baba dediğini nasıl unutacak? O
anı hafızasından silebilecek mi?” diye hayıflanırken, Kemal’in çok daha fazla
etkilenmiş olacağını düşünüyordum. Dolayısıyla da kendini birden dansın
kollarına bırakamaz sanmıştım. Ancak bu durumun onda yarattığı acıdan ziyade
hiddeti hissettim, kamçılanan mücadele azmini gördüm. Konunun muhatabı Kemal bile,
bu duruma benim kadar takılmadığına göre bana da susup bu dansın tadını
çıkarmak düşüyor. Neticede benim çocuğum başkasına baba demedi ya!
"Düştüm mapus damlarına, öğüt veren bol olur."
Yalnız bu Deniz mevzusunda bu hafta ve önceki hafta
hissettiğim bir husus daha var ki ondan da bahsetmezsem olmaz. Kemal Deniz’i
kucağına her aldığında, onun videolarını her izlediğinde veya sesini her
duyduğunda ona karşı duyduğu sonsuz sevgiyi ve devasa hasreti hissediyorum. Tam
manasıyla kavuştuğunda şahane bir baba olacağından da hiç kuşkum yok. Bu
noktada konu kilit. Ama bu denkleme Emir katıldığı zaman olayın öznesi biraz
değişiyor, Deniz özneden çok belirtisiz nesne durumuna düşüyor gibime geliyor.
Kemal Deniz’le ilgili bir durum olduğunda, kendisinin Deniz’in bu durumundan
uzak kaldığı için yaşadığı üzüntüden çok, Emir’in bu duruma yakın olmasına dair
duyduğu öfkeyi hissediyorum. Yani işin içine Emir girdiğinde olayın öznesi
Deniz’le arasındaki baba-kız ilişkisi değil de Emir’le aralarındaki husumet
oluveriyor. Oysaki ben, Deniz vesilesiyle Emir’e öfkelenmesi yerine, Emir
yüzünden Deniz’le yaşayamadıklarına hayıflanmasını görmeyi tercih ederim. Bu hafta
hapishanede Nihan’la konuştuğu sahnede azıcık da olsa gördüğüm gibi.
Neyse ben dans diyordum… O dansın gerçek olmadığını düşünmemin bir
diğer nedeni de görsellik açısından yaratılan masalsı ve buğulu atmosferdi. Bunun
teknik bir adı vardır illa ki, orasını ben bilmiyorum o yüzden buğu diye
adlandırıyorum. :) Fakat bazen o buğulu görüntü öylesine fazlaydı ki yer yer Kemal
ve Nihan’ın simaları bile flulaştı. Arkalarındaki pencereden gelen ışık da öyle
aydınlıktı ki ikisi onun önünde kara birer siluet olarak kaldılar. Ama tüm
bunlara, seçtikleri uygunsuz zaman ve de mekana rağmen, yine de çok güzellerdi
be. Ba-yıl-dım! Bir Kemal’in Asu ile yaptığı tangoya bakıyorum (Ve onlar adına
Arjantinlilerden özür diliyorum!), bir de Nihan’la yaptığı bu dansa. Dans aşkla
yapıldığı, ruh ortaya konduğu zaman gerçekten de bir başka etkileyici oluyor. Onların
içindeki müzik devam ettikçe, dansları da hiç bitmeyecek.
Ayrıca öpüştükleri anda salondaki bütün nesnelere ilahi bir
ışığın düşmesi de çok hoş ve ince bir ayrıntıydı. Geleceğe dönük umut veren…
Aralarında yaşanan onca şeye, geçen onca yıla ve sahip olunan bir çocuğa rağmen
bu zarif evlilik teklifini duyunca benim bile midemde kelebekler uçuştu. Ee
Nihan bu teklifi kabul ettiğine göre, Kemal’le evlendiği zaman böyle danslar
ettikten sonra mutfağa gidip bulaşık yıkamayı, Kemal’in gömleklerini ütülemeyi
de göze almış demektir. Zira Kemal’in isteği üzerine, evlendikten sonra ev
işlerini yapan tüm yardımcılara yol verilecek. Ki onca hasretten sonra haklı da
bir istek.
Yazı devam ediyor...