Fırsattan istifade dedikleri...
Hülya, babasının ölümüne neden olan, ablasına iftira atan biriydi. Bayram Bey, dediğim dedik, hukuka karşı bir adamdı. Mahir, ipsiz sapsızdı. Üçünü de tanıdıkça sevdik. Aynı şekilde ilk bölümdeki Kerim’in sevilecek bir yanı var mıydı? Yoktu. Zamanla tanıdık ve sevdik onu da. Hayat Şarkısı, bir nevi hayatın terazisi. Karakterlerini de terazisine oturtarak anlatmaya devam ediyor hikayesini. Demem o ki, Kerim öyle bir şey yapar ki ortada Hazer’in zerresi kalmaz. Ya da Hazer öyle bir hata yapar ki, bir anda o 'mükemmel' adam yerin dibini boylar. Rüzgar artık tersine esiyor, HülKer’i var eden bu sefer Kerim olacak. O yüzden önce iyice dibe vurmak gerek ki yükselmek daha değerli olsun…

Kerim'in ağzından çıkan o cümle çok çirkin, çok kırıcı, çok üzücü. Ama hikayenin taşlı yollarında da böyle cümlelere ihtiyacımız varsa, başıma geleni çekerim elbet. Fakat ortada hiçbir şey yokken bir anda meselenin bu noktaya gelmesi, üzdü mü? Üzdü. Neyse... Bir gün gelecek; Cevher prensi büyüyecek, kral olacak. Anne kraliçe ve çocuklarıyla beraber mutlu mesut bir hayat sürecek... Sürecek ama önce biraz emek verecek. 

Duygu geçişleri... Birkan Sokullu be!

Kerim, hayatımda tanıdığım en bencil dizi karakterlerinden biri. Fakat öyle güzel kalpli ki bu yolda senaryo ekibimize de Kerim’e de güveniyorum. Kerim’e kızıyor olmamın en büyük sebebi de bu güzel kalbi zaten, yoksa bu adamdan bir halt olmaz der yoluma bakardım. Kerim, güvenimi boşa çıkarmayacaktır. Ama dediğim gibi önce hikayemizin peşinden sürüklenelim, sonra gerekirse Hülya ve Kerim’e gerçek bir düğünü de beraber kurarız. Nihayetinde onlarda bu aşk oldukça, elleri elbet yeniden birleşir. Çünkü kalplerini ayırmaya ne Hazer, ne de başkası yeter.

Hayat Şarkısı seyircisi tek yürek: Düğme kaç kilo?

Düğmeciğimiz sonunda hastaneden çıktı. Prematüre bebek sürecini, Hülya’nın bebeğini odasından çıkarmamasını ve elbette ki isim koyma kısmını çok sevdim. Emine, benim de tahmin ettiğim isimlerden biriydi ama ben Düğme ismine çok alıştım. Ben de Kerim gibi Düğme demeye devam edeceğim. Emine kimlikte duruversin canım ne olacak? Şaka bir yana, Süheyla Hanım’ın düşüncesizliğine ne kadar kızsam da tam bir erkek annesi duruşuna da saygı duydum. 41 hafta boyunca her şey değişti, karakterlerin özleri değişmedi. Bu muazzam bir şey!

Bir köşeden de Düğme baksa. Al sana mutluluğun tablosu!

Ne diyordum? Düğme… Hoş geldin güzel Düğmem, annenle baban senin yanında tartışmamaya kararlı ama sen yine de ufacık bir gürültü duyarsan falan endişelenme. Çünkü gerçekten aşk bebeğisin. Ben şahidim, tüm Hayat Şarkısı seyircisi şahit. Düğme’nin Bahar ve Mehmet’le sahnelerini de iple çekiyorum. Çünkü eminim ki şahaneler yaratılacaktır.

Memo seni yerim! <3

Şahaneler demişken… Cem Karcı, sen bir şahanesin… Babasına gülen Mehmet’i düşlemek, yakalamak, hediye paketlerine ihtiyaç duymadan en doğal haliyle sunmak. Su gibi her şey, kocaman ‘iyi ki’ler bırakıyorum buraya…

Popüler kültürün ögelerinden biri anca bu kadar güzel yerleştirilebilirdi bir hikayeye.

Ve elbette ki bölümün incelikleri sadece Mehmet’in sahnesiyle kalmadı. Küçük Hülya’nın zayıf sinyalleri, ekrandaki saat detayı, flashbacklerin güzellikleri ve Arda’nın Nusret taklidi. Bu tarz taklit sahnelerini pek sevmem, çoğu zaman üzerinden yapaylık akar. Fakat Baran Can Eraslan her sahnesinde öyle bir oynuyor ki, komşumun çocuğu Arda oluyor sanki. Ve hikayeye öyle bir yediriliyor ki, yapaylık şöyle dursun sanki meselenin özü oluyor.

İnceliklerden devam edelim; Hulusi Kentmen selamı da öyle ince, öyle hoştu ki... Bu arada Mahircim, Hulusi Kentmen'i herkes sever.


İki güzel adam...

Mirasını almak istemeyen Mahir’e farklı hayatları gösteren, belki de çocukluğunu hatırlatan Kaya; senin o güzel yüreğinden öperim. Ceylan’a yeni bir yol açan, hayallerinin peşinden koşmasına imkan tanıyan Bayram Bey, sana kocaman sarılırım. Ve iyilikleri, güzellikleri göze sokmadan, incelikle anlatan; bakmasını, görmesini bilene yeni ufuklar açan Mahinur Ergun’a çok teşekkür ederim.

Hayat Şarkısı, ekran hayatında ilk günlerini yaşarken "Türk toplumuna uygun değil.", "Bize çok yabancı." gibi şeylerle de karşılaşmıştım. Bugün bir kez daha gördük ki, kültürü iliklerine kadar yansıtıyor Hayat Şarkısı. Evlerinden nazar çıksın diye kurşun döktürmeye kalkan Süheyla ve Hatice'yle, babyshowerla değil mevlit okutarak bebeğin doğumunu karşılayan Cevherler'le, bebeklerinin adını aile büyüklerinin adını koymayı tercih eden Hülya ve Kerim'le ve dahasıyla toplumla ne kadar iç içe olduğunu gösteriyor. Hayatımıza konuk olan Hayat Şarkısı karakterlerini sevmek de sevmemek de bakış açımızla, kişisel tercihlerimizle alakalı fakat tartışmasız bir nokta var ki; hepsi birbirinden gerçek. 

Arabadan inerken Hülya'nın yüzündeki o anlık gülümseme. Burcu Biricik rocks!

Ve Hülya Çamoğlu Cevher... İstediği zaman zırhını kuşanan, ayaklarına bulaşan çamuru umursamadan yoluna devam eden özel kadın. Yine mest ettin.

41 kere maşallah dediğimiz, her tarafına nazar boncukları saçılası bir bölümü daha geride bıraktık. Ve bu bölümle birlikte koskoca bir yılı da. Hayat Şarkısı, iyi ki doğdu, iyi ki girdi hayatımıza. Ben asıl doğum günü kutlamamı Perşembe günü yapacağım. Bekleyiniz. ^^

"Ay gitti gül gibi ablam."

Gelecek hafta son ölümsülerden Cem Darende, aramıza geri dönüyor. Melek iyice delirecek gibi, hoş hala kadını doktora götüren yok. Neyse. Hüseyin Cevher Beycim de, Cem’i vurduğu yerden vuruluyor gibi. Üzüldüm, hem de çok. Bir hafta nasıl geçecek bilmiyorum ama bildiğim tek bir şey var. 42. bölüm de gümbür gümbür geliyor.

Emeği geçen tüm Hayat Şarkısı ekibinin emeklerine sağlık… Emeklerinizin karşılığını kat kat aldığınız nice bölümlere…

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER