40 haftalık yolculuğumuzun en tatlı durağında durdu tren.
Makinist düdüğü çaldı, minik yolcu da onu bekleyenlerle kucaklaştı. Hoş geldin
Düğme Cevher! Hoş geldin HülKer’in mucizesi, hoş geldin Hülya’nın hazinesi, hoş geldin Kerim’in heyecanının sebebi, hoş geldin minik Cevher…
Yolculuk yormuş, hala uykusu var
Öyle hoş geldin ki; yüreğimde kelebekler uçuştu. Öyle hoş
geldin ki; gözyaşlarım kahkahalarıma karıştı. Gel biraz nefeslen, etrafı
seyret, seni bekleyenlerle tanış, kucaklaş. Ben de sana biraz annenden ve
babandan bahsedeyim.
"Düğme, ben senin annenim..."
Senin bu annen var ya dünyanın en güzel delisi biliyor
musun? Çok çılgın ama çok da güçlü. Zaten bu huyunu annenden almışsın belli,
sen de iyi direndin Düğmecik.
"Düğme, ben senin babanım..."
Senin bu baban da dünyanın en güzel heyecanlanan babası.
Seni öğrendiğinde, seni ilk kez gördüğünde öyle heyecanlandı ki doğumunu
görseydi heyecandan düşer bayılırdı sanırım.
Hüseyin Cevher Beycim ilk günlerine döndü
Ah Düğmecik… Ben de çok kızdım babana. Abin Mehmet’in
doğumunu da görmemişti, seninkini de göremedi. Biraz bencil senin baban, biraz
da bulutların üzerinde gezinmeyi sevenlerden. Ama öyle güzel bir insan ki, öyle
güzel bir kalbi var ki… Belki de babanı sen değiştirirsin Düğme. Baban hep
dertleşebileceği, kucağından indirmeyeceği bir kız çocuğu hayali kuruyordu
biliyor musun? Sana neler anlatacak, seninle nasıl dertleşecek kim bilir?
Babana destek olur musun Düğme? Babanın hatalarından arınmasını, annenle
yeniden mutlu olmasını sağlar mısın? Ceketin iki yakasını birleştiren bir düğme
gibi kalplerini yeniden bir araya getirir misin?
Yeni baştan...
Düğme… Sen aşk bebeğisin. Aşkla geldin, aşkla büyüyeceksin.
Hüzünlü gözlerle babanı izleyen anneni görüp de üzülme. Annen babanı, baban
anneni çok seviyor aslında. Ama büyüklere akıl sır ermiyor işte bazen. Onlar da
yaptıkları hataların farkına varacak elbet. Sonra mutlu anlar saracak dört bir
yanınızı.
Çorbasını kapıp gelen Kaya <3
Biraz da seni bekleyen insanlardan bahsedeyim istersen. Senin
bir ablan bir de abin var Düğmecik… Bahar, aynı annen gibi sapsarı, çok güzel
bir kız çocuğu. Annenin karnını ‘Düğme’ diye seviyor biliyor musun? Mehmet,
kıvırcık saçlarıyla babanın aynısı. O da bebek daha, beraber büyüyeceksiniz
üçünüz.
Ah be Bayram Bey...
Bayram deden var, öyle güzel bir dede ki o. Süheyla
babaannen var, senin üzerine titrer; bakma seni görüp de üzüldüğüne, sen de hep böyle kalmayacaksın ya. Hüseyin amcan var, güzel kalplidir amcan. Bugün herkesi ne kadar güzel idare etti, değil mi? Melek teyzen var, bakma ona kızdığıma seni nasıl da heyecanla bekledi gördün
mü? Bade halan var, tam bir çılgın! Ben çok severim, eminim sen de seveceksin. Mahir dayın var, annenin en yakın dostu. Kocamandır kalbi, sana neler neler yapacak bak gör. Zeynep var, annenle Eltispor kurdular, Hüseyin amcanın eski eşi. Senin hep yanında olacak bundan sonra. Hatta annen seni ilk onun yanında öğrenmişti, biliyor musun? Kaya var, çorbasını kaptığı gibi koşup gelmiş hastaneye, canını sevdiğim. Ceren var, kuzenin; seninle oynayacak
sen biraz büyüyünce. Aysel-Ceylan-Aysel var, Atıf var, Arda var, Nilay var,
senin yolunu gözleyen ne çok insan varmış gördün mü Düğme? Hepsiyle uzun uzun
tanışacaksın, merak etme...

"Düğme sana bir şey diyeyim mi? Baban sana aşık olacak kızım..."
27’inci bölümde tanıştığımız Düğme, nihayet elimize doğdu.
Bende bir teyze/ hala sevinci var ki sormayın. Hülya’nın Düğme’yle tanıştığı
andan beri ağlayarak izledim, çoğu da mutluluk gözyaşlarıydı. İlk nefes, ilk
tanışmalar, ilk dokunuş ve dahası… Nereden başlasam, nasıl anlatsam?
Düğme, muazzam bir metafor olarak yerini aldı Hayat Şarkısı
dünyasında. Aldım, kalbime altın harflerle kazıdım. Kopacak mı, kopmayacak mı
derken tutundu dünyaya. Kimin kızı? Pes etmek yakışır mıydı Düğme’ye?
Metaforların peşinden koşmayı severim fakat ‘düğme’ metaforların en güzeliydi. Haftalardır
Düğme’nin üzerine çok şey söyledim, hatta ilk 3 ayda kopacağını düşünüyordum.
Sanırım bir an Düğme’nin Hülya’nın kızı olduğunu unutmuştum. İşin şakası; böyle
naif bir dramada 8 ay boyunca annesinin karnında uyuyan bir bebek ölüm uykusuna
terk edilmezdi. Düğme’nin doğumu sürpriz olmadı, Düğme’nin doğacağını
bilerek ekran başına geçmek de
heyecanımı azaltmadı haliyle.

Eller, ah o eller...
Düğme, Hülya ve Kerim’i bir araya getirecek elbet. Ama
burada asıl sınavı Kerim verecek. Hoş, bence Kerim bu sınavı verdi. Sadece bunu
Hülya’nın da görmesi gerek. Prensimiz bazı şeyleri kendi içinde yaşamaya
alışmış bünyesine tam tersini öğretmeli bunun için. Kerim’in tecavüzü bu hafta
öğrenmesini beklemiyordum. Fakat Kerim’in Bahar’ın elinden tutacağını ilk
günden beri biliyordum. İşte Kerim Cevher bu. Bedenine sakladığı olanca
bencilliğine rağmen kocaman bir kalbi var.
Biz susalım, eller konuşsun
Kerim’e kızıyorum. Çünkü Kerim, istese bencilliğini de
yenebilecek bir adam. Sokağa çıkın, karısının tecavüzden olma bebeğinin elinden
tutup da yürüyecek adam sayılıdır. Karısına eski sevgilisinden bebek sahibi
olduğu için değil sadece yalan söylediği için kızan adam sayılıdır. Kendimizi
kandırmayalım, “Yok canım! Herkes yapar.” demeyelim. Sen bu kadar güzel kalpli
bir adamken neden sevdiğin kadının da duyguları olabileceğini anlamıyorsun
Kerim? Neden yüzüne bakamayacağını düşünüyorsun? Neden günlerce onu hastane odasında yalnız bırakıyorsun. Hem de o kızınıza seni anlatırken, kapılara uzun uzun bakarken...
Hülya kadar güzel iki kız çocuğun var artık Kerim.
Hülya’ya, “Ben Cambridge’a gitmeliyim. Doğumdan sonra sen de
gelirsin.” desen bile Hülya “Hayır!” mı diyecekti? Senin sevdiğin kadının kocaman
bir kalbi var Kerim. Sana kırgın olmasına rağmen kızınızla seni tanıştırmak
için içi giden bir kadın o. Kalp ağrılarına, içine akıttığı gözyaşlarına rağmen
gülebilen bir kadın Hülya. İki güzel kalpli insan, isterse dağları deler.
Birinizin yalanları, öbürünüzün bencillikler aşılmayacak sorunlar mı? Tut
elinden Hülya’nın, o çekse de bırakma. Pes etme. Bir daha tut. Tıpkı Bahar’ın
elini tuttuğun gibi tut…
Yazı devam ediyor...