Bir diğer önemli konuda Faryalı ve Yıldız’ın bebeği… Sanırım
benim gibi herkes o bebeğin Ateş olduğunu sandı, açıkçası hala biraz şoktayım.
Nasıl yani? Şimdi gerçekten Ateş, Faryalı ailesinden değil mi?
En başta istemedim, olmasın bu yapılmasın dedim ama çok temiz
bir Ateş, Faryalı’nın oğlu algısı oluşturuldu. İlmek ilmek ama çok dikkatli
işlendi. Hep konuşuldu ama asla kesin bir dille onaylanmadı. Hep bir bahsi
vardı, herkes şüpheye düştü bu da ters köşenin şokunu perçinledi. Yıldız, çöküp
masaya ağlayana kadar -ki aslında o zaman bile- inanmadım, yalan söylüyor hala
adama, dedim. Meğer yanılan izleyici olarak bizmişiz. Şaşkınım ve bu şaşkınlığı
sevdim. Zaten insan kurgu olan bir hikayeden de böylesine güzel aldatmacalar
bekler. En azından ben dümdüz bir hikaye izlemektense böyle ters köşeler
görmeyi tercih ederim.
Şaşkın olmanın yanında biraz da üzgünüm, evet. Çünkü
soyadının Faryalı olması demek, kalbin kocaman anlamına geliyordu. Faryalı
olmak ayrıcalıktı ve Ateş, Faryalı olsun isterdim. Olmadı, olsun.
En azından bakıyor, görüyor umarım örnek de alıyordur.
Faryalı, o kadar haklı, o kadar üzgün ki ve o kadar doğru bir
yerden kanadı ki. Kimse ağzını açıp da şu adama tek laf etmesin artık. Yeter,
onda da bir ciğer var, közlemeyen kalmadı. Hele Yıldız, bundan sonra Yıldız o
adamın gözlerine bir kere sitemle bakarsa yakarım o Bodrum’u.
Umarım Evren’e dediğini yapar, umarım lafta kalmaz da Yıldız’ı
kimselere bırakmaz.
Faryalı beni bu bölüm derin kederlere soktu ama en çok Süha
Reis için dediği cümlede kahroldum.
Ne zordur bir dost için, “Hem sağ, hem ölü.” diyebilmek. Ne
zordur, onu ölmeden gömebilecek kadar büyük bir yıkım yaşamak.
Ne Süha Reis’e kızabiliyorum ne Faryalı’ya. İkisi de eksik,
ikisi de yaralı, ikisi de mecnun…
Mecnun demişken... Ah be Ferdi!
Geçen bölüm kız gitsin, çocuk kalabilir diye düşünmüştüm öyle
oldu. Bu bölüm zaten özlediğim kim varsa geri döndü, özlemediklerim de döndü
ama olsun, idare edeceğiz artık.
Ferdi’nin kalmasının bir nedeni olmalı, hikayesi başka bir
hikayeye bağlanmalı. Alara ile olacağını düşündüm bir an –çünkü Aslı ve Su
olmayacağına göre?- ama sonra öyle olsa Ferdi de partide olurdu dedim. Henüz fikir
yürütemiyorum ama gelecek bölüm Ferdi’nin masalımızdaki konumu netleşir gibi,
bakalım. Kalsın ama gitmesin, içli içli de ağlamasın üzülüyorum.
Şok şok şok!
Uzay’cığım, en sevdiğim geveze, içindeki acıya kötülük
diyenleri düşman bildiğim… İyi ki doğmuşsun!
Gelelim doğum günü partine… O dudaklarını büktün, hiç
arkadaşım yok dedin, yine topladım tüm Bodrum’u -ve İstanbul’u- evine. Tabii
onlara küçük sürprizler yapmayı da ihmal etmedin. E sana da böyle bir parti
yakışırdı zaten. Hesaplayamadığın tek ‘sorun’ Alara oldu ama bunca yıl
aşıktın, bu kadar hatırı olsun.
Özlediğim herkes geldi dedim ya önce Gözde sonra Rana... Ayakları yere basan kadınlara hayran olduğumu söylemiş miydim? Evet!
Gözde’ciğimin hamile olmasına da ayrıca sevindim, her ne
kadar doğacak çocuğunun babası Evren olacak olsa da olsun. Gözde hikayenin
kanını hızlandıran, renk katan bir karakter. Bir daha gitmesin bir yere. Aynı
şekilde Rana da… Uzay’ın doğum gününde azıcık görünmüş olması bile yetti. Keşke
gitmeseydi ama belli ki gidecek… Cenk’ten daha fazlasını hak ettiğini de
kavrasın en yakın zamanda, lütfen.
Aslı tüm bölüm diken üstündeydi, ha şimdi, ha değil diye.
Aslı’ya asla kıyamam, en çok ona kıyamam ama Ateş’i oyun dışında bırakması iyi
olmadı. Anlatsaydı anlamazdı belki ama denerdi. Tamam Kuzey Işıkları başlı
başına sıkıntı ama gizli saklı iş yapması da ilişkileri için asla iyi sonuçlar
doğurmayacak. Ki bölüm sonunda bunu net bir şekilde gördük. Alara’nın kafası
kendinden güzel olduğundan içtiği birkaç bardak ‘meyve suyunun’ da etkisiyle
gözünün önünde yaşanan olayı şıp diye çözdü şak diye yayınladı. Çünkü neden
beklesin?
Uzay’ın Kuzey Işıkları olması yine sadece Uzay’a yarar… Aslı
annesine bu denli yaklaşmışken geri dönmez. Bakalım gelecek bölüm bizi neler
bekliyor.
*Can Bonomo, Aşktan ve Gariplikten