Mucizelere ne zaman ihtiyaç duyarız acaba? Umutsuz olduğumuz
karanlıklarda mı yoksa nasıl oluyor da başımıza gelmesini nasıl hak ettiğimizi düşündüğümüz mutluluk
anlarında mı? Sahi mucizelere inanmak için birkaç tanesi ile tanışmış olmak mı
gereklidir yoksa zamanı değersiz kılan tek bir şahane an yeter mi? Ya da mucize denilen şeyin kıyınızdan köşenizden geçmediğini düşüp isyan ettiğiniz sıcak bir yaz akşamında başlayan adeta bir mutluluk spreyi gibi davranan dizi sizi mucizelere inandırabilir mi? Biliyorum bıktınız ben ve cevabı asla olmayan sorularımdan.. Ben ve
bitmek tükenmek bilmeyen sorularım sanırım artık sona geldik. Başka bir masal
beni bu kadar düşündürür, bu kadar soru sorar mıyım bilemiyorum.. Ancak “Siz mucizelere inanır mısınız?” diyen ürkek
bir kadının, tüm varlığıyla önce buz kalpli kralı sonra da hepimizi mucizelere
inandırdığı bir masalın sonuna geldik ve ben son kez sormak zorundayım ancak bu kez farklı. Cevabı, en azından kendi cevabımı biliyorum.
Bir şeyler biterken mızmızlanmaktan bir türlü
kurtulamayanlardanım. Her şeyin bir sonu
olduğunu bilecek yaşta olmam rağmen, biten şeylerin ardından nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum. Henüz veda etme olgunluğa erişemedim sanırım. Varoluşsal bir problem bu sanırım, belki de
içgüdüseldir. Çıktığım yolculukları
düşünüyorum mesela.. Kavuşmanın heyecanı ile dolup taşan içimin, yolun son
anlarında bıktığını bir an önce bitmesi için çırpındığını hatırlarım. Gitmek
için can attığım yolların son anları hep azap olur bana. Başlarda su gibi akan
yolculuğun son dakikaları kaçınılmaz bir mutsuzluk getirir. Öyle ki yelkovanla
akrep küstü zannederim, o kadar yavaş geçer. Dışarı çıkmanın isteği, bitecek
olmasının verdiği tuhaf his nedeniyle son dakikalar huzursuzluğum artar. Yolun
sonundan çok yolun kendisini sevmemdendir belki. Kalbimi avcunun içine alan biricik Kiralık
Aşk’la vedam da son dakikalarını huzursuzlukla geçiriyor. Bitecek olmasının
verdiği huzursuzlukla izliyorum. Ne
yalan söyleyeyim elimde pek yazmaya gitmiyor. –Profesyonellik mi? O, dağa
kaçtı, dağda yandı bitti kül oldu..- Veda ediyor muyum ya da veda etmeyi beceremediğim için mi
böyle kıvranıyorum bilemiyorum. Ama eğer bu satırları okuyorsanız, “İnsan nasıl
olur da bir diziye dahi veda edemez?” sorusu sizin içinde sadece kalben
cevaplanan önemsiz bir detaydan ibarettir. O zaman mucizelere inandıran Kiralık Aşk başka bir şeye daha vesile olsun. Ben veda etmekten kaçmayayım. En azından bu kez deneyeyim..
Kısa kısa..
Final kararından sonra değişen hikayeden en büyük nasibi
elbette ki leprikonlar aldı. Uğruna İrlanda mitolojisini hatmettiğimiz küçük adamlar da öylesine bir uğramış gibi, kapıdan bakıp gittiler.“Bu muydu şimdi?” bile dedirtmeyen açıklama da
yarım kalmanın kader olarak yazıldığı kiralıkçıların bir başka yarım kalması
oldu. Fakat anladık ki Defne gerçekten Ömer'in içi olmuş.. Öyle ki akıllı bir fare olarak yine gitti kediciğinin yuvasına sokuldu..
Neriman İplikçi, seviliyorsun.
Gözlerim dola dola, kalbim sızlaya sızlaya Neriman’ı
izledim. Evet, cümleyi kurduktan sonra özneyi ben de bir kontrol ettim ancak
doğru. Kimi zaman çok kızdığımız bazen izlemekten dahi sıkıldığımız Neriman.. Bazen bazı şeylerin olması gerekir ama bazı kimselerin vesile olmasına ihtiyaç duyar ya hani.. Buradaki tüm bazıları biliyorsunuz, en güzel bazı kimse de tabii ki Neriman İplikçi.. Su kuşunun uğruna krizlere girip kendini kaybettiği Sinan'ı elleri ile evlendirecek kadar yüce gönüllüymüş Neriman, sonunda anladık. Çoğu genç kadının annesi ile yaşaması gereken her şeyi Neriman ile yaşayan
Defne, inan bana her şeye rağmen çok şanslısın. Seda’ya “Ben seni artık
Sude’den Defne’den ayrı görmüyorum diyen Neriman, inan bana çok güzelsin.
“Defne, suyumu getir”, “Benim tatlı Defnem” “ Merhaba,
Ömer’in Defnesi”, “Defne Hanım diyeceksiniz”, “Bizim Hanım”.. Gözümüzde koskoca
mazi canlansın istedim. Değişen iki kelimenin bile sizi mucizelere
inandırmasını istedim.
Sinan’ın hayatının nihayet düzene girdiğini görebilmek de
mucizelere dahil olsun mu sevgili Kiralıkçı? Kadehimi bundan sonrası için bebek
kakaları, uyku düzensizliklerine rağmen hayatını rayına oturtan Sinan için
kaldırıyorum!
Ömer’in baba olacağını öğrendiği anı görmek istiyorum. Hem
de çoktan bile çok istiyorum. Yarım kalmaların kitabını yazmış Kiralıkçılar
olarak sanırım bunu hak ettik. O zaman son kez, “haftayı beklemek zorunda
kalacağız”
"Rüyalar takımı"
“Futbol sadece futbol değildir” sözünün derinliğini sanırım bir kez daha anladık. Koray’ı, döne döne hazırladığı ve bir hayli başarılı olduğu organizasyonları sayesinde bir araya gelen Serdar ve Ömer, fazla uzamadan, tat kaçırmadan barıştılar. Ve 68 bölümün sonunda Serdar’ın da işe yarayabilir olduğunu gördük- alın size bir mucize daha!
Masalın sonundan azıcık ipucu da bırakıyorum size, bunca yaşanmışlığın hatırına.. Buyursunlar.
Yazı devam ediyor..