Şükür 2 haftalık aradan sonra yeni bölüme kavuştuk. Gerçi
siz buna 51.bölüm demişsiniz ama bu bayağı bayağı 50S olmuş. 50.bölümde Deniz'in gerçek babasını öğrenmek için kan grubu, olmayan hastalığı ve nüfus cüzdanı peşinde koşmuşken, bu
sefer de emzik ve saç teli derdine düştük.
Kemal’in kurduğu, afili, şifreli, şekilli planı neticesinde
nihayet gerçeği öğrenmesine çok sevindim. Bunda, aylardır mahrum kaldığı kızını
öğrenmesinin güzelliği kadar, son iki bölümü kaplayan, bitmek bilmeyen,
“Deniz’in babasını ortaya çıkarma hamlelerinin” bitmiş olmasının sevincinin de
payı büyük. Çünkü daha fazla Kemal’in, Nihan’ın sırrı peşinden koşturmasına ve
buna karşılık Emir’in de onun önünü her yönden tıkama çabalarına
dayanamayacaktım. Elbette Emir’i alt etmek kolay değil, Kemal bir hamle yaptıkça
o da onu engellemek için elinden geleni yapacak. Ama iki bölümdür sırf Deniz’in
babasını ispatlamaya uzun uzadıya, çok çeşitli planlarla odaklanınca ufaktan
bir usandım. Son anda mutlaka tempo yükseliyor ve insanı heyecanlandırıyorlar
ama neden son anda? Bazı bölümler oluyor, o heyecan bütün anlara yayılıyor, hop
oturup hop kalkıyorum. Ama bu bölüm gibi bazı bölümlerde de sonunda bir yere
bağlansın, bir aksiyon olsun diye dibine kadar beklemek gerekiyor.
Kemal’in saraydan saç kaçırma temalı, bol prodüksiyonlu
planı uzun uğraşlar, saniyelik kaçmalar ve Ayhan’ın büyük yardımlarıyla bir
felakete dönüşmenin kıyısından döndü. Peki Kemal evden kaçmak için neden son
ana kadar bekledi? Üstelik bir de Emir kapının önüne kadar gelmişken, içeride
Nihan’la ayaküstü fingirdeşmeyi de ihmal etmedi. Durgun geçen bir bölümün
ardından bizi heyecanlandırmak için kendini feda etti resmen. Cesur yürek
Kemal! O tepede, binbir çabayla yaptırdığı DNA testi elinden uçacak diye çok
korktum. Neyse ki korktuğum başıma gelmedi de iki haftalık çabanın sonucunu
aldı Kemal. Deniz’in kendi kızı olduğunu öğrendiği zaman yaşadığı sevinç,
gözlerinden süzülen yaşlar gerçekten görülmeye değerdi. Bu anı uzun zamandır
hevesle bekleyen bir izleyici olarak çok etkilendim ben. Hoş geldin Deniz
Soydere!
Benim kızım, canım kızım, Deniz kızım...^^
Kemal, bir yandan gerçeğe tıbbi ve kesin yollarla ulaşmaya
çalışırken diğer yandan da filmi başa doğru sarınca, hem 7 yıl önceki
hayalleri, dilekleri toparlayıp hem de Nihan’ın ondan yardım istediği günü
hatırlayınca parçaları yerine daha bir oturttu. Nihan ona, gerekirse kendisini bile
yıkıp geçer mi diye sorduğunda, Kemal’in ona veremediği hayır cevabı ile
sondaki haykırmasını birleştirince, Deniz söz konusu olunca bu sorunun
cevabının evet olacağını düşündüm ben.
Kaybettiğinin Nihan'sızlıktan da öte, Denizsizlik olduğunu
öğrendikten sonra evet, Kemal kızı için, kızına kavuşmak için gerekirse Nihan’ı
yıkıp geçebilir. Bu Nihan’ı sevmediği anlamına gelmez elbette. Burada Nihan’ı
yıkıp geçmekten kasıt; onun Deniz’i, Deniz’in “iyiliği için” kendisinden
saklama kararına uymamaktır bence. Kemal, Nihan’ın istediği gibi sessiz kalıp,
kızından uzak durmayacaktır. Yoksa Nihan’ı yok sayıp, ona olan sevgisini
köreltip sadece Deniz’i ön plana çıkarmak, Deniz’i Nihan’dan alıp baba- kız bir
gelecek kurmak değil niyeti. Nihan’ın kararına uymayıp Deniz’i Emir’in
kıskacından kurtarırken Nihan’ı da çekip alacak yanına. Aksi düşünülemez bile,
yaşanan büyük kara sevdaya ters…
“İpleri dolaşmış
uçurtmalar misali
Ne beraber
uçabildik, boş verip şu dünyaya
Ne gidebildik kendi
yolumuza
Rüzgarda savruk,
başına buyruk
Senle ben…”*
Gerçekten de Kemal ve Nihan ipleri birbirine dolaştığından
beri birbirlerinden hiç kopamadılar, kopamayacaklar. Gerçi istedikleri gibi
özgürce de uçamadılar. Emir, Kemal’in ipini kesmek için ne kadar uğraşsa da
yine de gökyüzünde bir şekilde süzülmeye devam ediyorlar. Elbet bir gün rüzgar
onları özgürlüğe doğru da savuracaktır.
Yazı devam ediyor...