Bir hafta boyunca Hülya'yı Melisa'yla
aldattığı konusunda kesin sözler söylenen Kerim, Hülya’yı aldatmamıştı. Yine
bir hafta boyunca anlamadan dinlemeden Hülya'ya bağırdığı söylenen Kerim de
anlamadan dinlemeden bağırmamış, nihayet bunu da izledik. 45 saniyelik
fragmanlarla bölümü anlayamayacağımızı da bir kez daha görmüş olduk ama sanırım
yine görmemezlikten gelinecek. Bir hafta boyunca Kerim'e yüklenip, HülKer'in bittiği söylenerek Hayat Şarkısı ekibi diziyi mahvetmekle suçlanacak. Kendi
çocukları olarak büyüttükleri, ekmek kapıları dizilerini mahvetmekle, evet.
İyi tasarlanmış bir hikayenin başlangıç noktası
belirlendiğinde dönüm noktaları, finale gidildiğinde bulunulacak nokta da az
çok bellidir. Yolda birtakım değişiklikler yapılır, bazı olaylar erken ya da
geç çözülür, bazı karakterlerle erken vedalaşılır, yeri gelir hikayeye yeni karakterler girer. Hepsi ekibin
insiyatifindedir. Tutarsızlıklar, mantık hataları, özensizlikler yoksa bu değişiklikler hikayenin içinde akar gider zaten. Önemli olan en başından ya da yolda verilen kararları hassas bir şekilde aktarabilmektir. Seyirci bazen bu değişikliklerden hoşnut olmaz, hatta bazen
diziyi izlemeyi de bırakır. Nihayetinde ekranda birçok alternatif varken ilk
bölümden son bölüme aynı seyirci sayısıyla devam edilemeyeceği de tüm ekiplerce bilinen bir
şeydir.
Gitti porselenler...
Hayat Şarkısı’nın dönüm noktası hatta yapı
taşı denilebilecek olaylarından biri de kuşkusuz ki Bahar’ın Hülya ve Cem’in
kızı olması. İlk bölümde ekran başına oturan seyirci bir süre kafasında
acabaları biriktirerek izlemeye devam etse de Bahar’ın Hülya’nın öldü sandığı
bebeği olduğunu biliyordu. HülKer aşkı ilerledikçe bu meselenin aralarında
büyük bir bombaya dönüşeceğini bildiği gibi. Şahsen beni en çok heyecanlandıran
konulardan biriydi bu. Durum böyleyken Cem ve Bahar meselesinin oldu bittiye
getirilip kapatılmasını beklemek oldukça ütopik.
Hikayenin temelini oluşturan bir mevzu bir
anda kapatılıp mutlu mesut günlere adım atılacaksa drama izlemenin ne anlamı
kalır? “Hülya mutlu olsun!” Tabii Hülya da mutlu olsun. Hülya’nın mutlu
olmasını ben de istiyorum. Ama Hülya anca finalde mutlu olmalı.
İzlediğimiz
hikaye Hülya’nın hayatının şarkısıysa ve Hülya’nın şarkısı sadece eğlenceli
notalarla beslenecekse ben neden Hülya’nın dramını seyretmek için ekran başına
geçeyim? Hülya ve Kerim, çatışmalar, kırılmalar yaşamayacaksa ben neden HülKer
için heyecanlanayım? Sadece mutlu bir aşk ve çok ufak esintiler izlemek
isteseydim ekranda yer bulan romantik komedilerden biriyle yarenlik ederdim
zaten.
Bak bak bak, nereye gidiyor bunlar Hülya?
Beni bu hikayede heyecanlandıran en önemli
şey Hülya’nın sürekli düşmesi ve düştükten sonraki adımını attığında daha
yükseğe ulaşması. Mahinur Ergun ve ekibi gelecek bölümler için neler planlıyor bilemiyorum ama ben
içinde bulunduğum yangından memnunum.
Çünkü yanmak zorundayım. Drama seyircisi
olmak bunu gerektirir. Yanmazsam, sadece mutluluğa odaklanırsam ne keyif
alabilirim izlediğimden...
Hayat Şarkısı, 36. bölümü geride bıraktı.
Bugüne kadar bölümlerden, karakterlerden uzun uzun konuştuk. Bugün biraz
değişiklik yapıp içimi dökmek istedim, biraz daha dökeyim.
Ne demek rap yapmaya karar verdin baba?
36 hafta içinde pırıl pırıl, başından
sonuna şahane bölümler de izledik, birtakım eksiklikleri olan
bölümler de. Bu da normal zaten, kim işinde kusursuz ki? Fakat 36 bölümü geride
bırakan yolculuğumuzda ‘ders niteliğinde’ birçok şey gördük. 36 bölümlük bir hikayede "Dizi tasarımı nasıl yapılır?" diye düşünebileceğimiz birçok etmenle karşı karşıya kaldık.
Neler gördüğüme gelecek olursam... Senaryo matematiğinin nasıl olduğunu,
karakter tutarlılığının nasıl sağlandığını, yönetmenin nasıl ‘çekmemiş gibi’
yapabildiğini, oyuncunun ‘oynamamış gibi’ yapabildiğini gördüm. İlk bölümde
izlediğim Kerim’in 36. bölümde verdiği tepkiye ışık tutabildiğini gördüm. Küçük
Hülya’nın gözlerinde gördüğüm endişenin 36.bölümde de yetişkin Hülya'nın gözlerinde olduğunu
gördüm. Çok şey gördüm, çok şey izledim ve bugün ekran başından öyle bir ruh
haliyle ayrıldım ki; bu yazıyı bir sonuca bağlamam gerekmese sabaha kadar yazarım…
Memocum tatile mi gidiyorsun sen babacım?
Mahinur Ergun… Taşa replik yazsa, taş dile
gelir. İyi ki bu şarkıyı onun kelimeleriyle dinliyoruz. Kulaklarımızdan
kelimeleri hiç eksik olmasın...
Cem Karcı… Gözümü kırpmadan, sonsuza kadar
rejisini izleyebilirim. Öyle naif, öyle eşsiz. Muhteşem, daha ne diyeyim…
Burcu Biricik… Hülya’nın binbir tonunu,
acısını, kederini, aşkını, hüznünü, her şeyini ondan izlemek büyük şans. Burcu
Biricik, su gibi. İyi ki...
Birkan Sokullu… Bir karakterin dönüşümü
anca bu kadar güzel anlatılabilirdi. Karakter oyunculuğunun zirvesi, muazzam bir
performansla Kerim’i izletmek. İyi ki…
Düğme, tutun annene kuzum...
Düğme, babana kızma kuzum o da böyle olsun istemezdi, kızma.
Ve tüm Hayat Şarkısı ekibi. Hepiniz çıldırmışsınız. Ama iyi
ki çıldırmışsınız. Böylesi bir bölüm izlettiğiniz için ne kadar teşekkür etsem
az. Tebrikler, yine çıtayı arşa diktiniz! Yarın, haftaya
ya da öbür haftaya reyting listesinde sıralamamız nasıl olur bilinmez fakat
bildiğim tek bir şey var. Kalbimin zirvesi hep sizin, 2016’da başıma gelen en
güzel şeylerden birisiniz. İyi ki varsınız!
Yazı devam ediyor...