Sessiz sakin, kendi halinde, iddiasız ama bir şekilde
gayet de akıcı ve bence keyifli bir Kösem bölümünü geride bıraktık bu hafta. Geçen
haftaki bölümün ruh ikizi diyebileceğim, sadece bölüm numarası olarak değil,
tonu ve içeriği olarak da tamamen 5. bölümün devamı olan bir bölümdü.
Gönül ilişkilerinin yine dizinin ekran süresindeki aslan
payını kaptığı bu bölümde izlemesi en keyifli olan şeyler Gülbahar Sultan ve
Kösem Sultan arasındaki karşılaşmalar ile Acem elçilerinin 4. Murad’a hediye
olarak getirdikleri devasa yayın etrafında dönen olaylardı. Hatta doğrusunu
isterseniz bölümdeki en güzel sahneler bu yayla ilgili olan sahnelerdi.
Öncelikle Kösem Sultan karakterinin bu bölümde beni
bayağı bir eğlendirdiğini söyleyeyim. Nurgül Yeşilçay karakteri güzel bir
şekilde sırtlanmış olsa da şimdiye kadar genelde hep donuk ve ruhsuz yanı
gösterildi bize. Bu bölümde öyle olmasına yine öyleydi ama çok daha tez canlı,
çok daha önüne gelene laf sokup geçen, etrafındakilerin boş beleş işlerinden
sabrı taşıp ya sabır çekercesine gözlerini deviren, küçümseyen tavırlara giren,
pek hazır cevap, pek keskin zeka bir Kösem görmek beni oldukça memnun etti.
Birinci sezonun ilk bölümlerinde Hülya Avşar da Safiye Sultan’ı
neredeyse robotumsu davranışlar sergileyecek şekilde ruhsuz bir buzlar
kraliçesi gibi canlandırmıştı ve biraz eleştirilmişti ama karakter sonradan
soğuk ve zalim olmasına rağmen insani yönleri de gösterilmeye başlayan bir
noktaya çekilince Safiye Sultan fenomenleşmeye kadar gitmişti hatırlarsınız.
Beren Saat’in çoğunlukla tepkisiz kalan Kösem’i de malum. O yüzden Kösem
karakterine böyle ufak tefek nüanslarla bir ruh üflenmesi gerçekten yerinde bir
tercih olur.
Gülbahar Sultan’ın hamamda Ayşe Sultan’la yaptığı
konuşmadan karakterin ilk sezondaki günlerinde Kösem’in zulmüne karşı susmaya ve
arka planda kalmaya kendisinin razı olduğunu, o zamanlar bunun doğru gibi
geldiğini ancak sonradan öyle olmadığını fark ederek tavır değiştirdiğini
öğrenmiş olduk. İlk sezonda varla yok arası bir karakter olduğu için Gülbahar
Sultan hakkında çok daha fazla bilgiye ve karakter detayına bir seyirci olarak
benim kapım sonuna kadar açık. Hâlâ öğrenmek istediğim şeyler var. Oğlu
cellatların elinde öldürülmenin kıyısından dönerken nerelerde olduğu ya da
saraydan sürgün edildiği bunca yılda nasıl olup da harem içinde onca cariyeyi
örgütleyebildiği gibi.
Kösem Sultan’la Valide Sultan dairesindeki atışmalarında
da güzel çıkışlar duyduk kendisinden. Bayezid’e ondan daha çok analık ettiğini,
kimseyi kandırmaya çalışmamasını söyleyen Kösem’e “analık etmeme izin mi
verdiniz sanki” deyişi tek bir replikte karaktere yakınlık duymama sebep oldu
örneğin. Bu lafın üzerine Kösem’in kadını odasından kovalaması da cabası oldu. Daha
sonra bölümün sonlarındaki şantaj sahnesinde “ben hiç değilse sizin kadar zalim
davranmıyorum sultanım. Evladınız için size bir şans tanıyorum” dediğinde de
öyle. Böyle güzel yazılıp işlendiği takdirde Gülbahar Sultan rahat rahat peşine
takılıp gidilebilecek, empati kurulabilecek bir kötü kadın karakteri olacaktır.
Oğlu Bayezid için ise aynısını pek söyleyemeyeceğim.
Şehzade karakterlerinin hepsi son derece kaz kafalı geliyor bu sezon.
Hepsi birbirinden sıkıcı. Sanki yıllardan beri o sarayda yaşayıp her
türlü ihaneti, entrikayı ve kardeş katlini gören onlar değilmiş gibi
tutarsız bir sürü iş yapıyorlar. Hatta Kösem, Şehzade Kasım’a “ben kardeşin
kardeşe kıydığı dönemleri gördüm” diye karaktere bilgi vermek durumunda
kalıyor. Sanki Kasım o zamanlar hayatta değilmiş ve yaşı küçük olsa bile o
günden bugüne yaşanılan trajedileri duyup öğrenmemiş gibi. Mümkünü var mı böyle
bir şeyin? Çocuk cellatların eline birden fazla kere düştü üstelik...
Aralarında bir tek İbrahim biraz sempati
uyandırıyor, o da bu bölümde abisi Kasım ve Elânur Hatun arasındaki ilişkiyi,
başka anadan olma abisi Bayezid’e yumurtlayarak gözümden düştü. Herhalde
orijinal dizideki iyi niyetli ve saf Şehzade Cihangir’in Kösem’deki muadili
olacak. Bayezid de boş durur mu, gidip her şeyi validesine yetiştirdi
tabii ki. Maaşallah hanedanlığın erkek üyeleri iş dedikoduya gelince
kadınlardan çok daha fena, iki haftadır çenelerini bir türlü tutamıyorlar. Sonra
da her şey kolayca olması gerektiği gibi ilerliyor.
Yalnız Gülbahar Sultan oğluna Cuma namazından sonra yola
düşeceğini söylediği halde Cuma günü geldiğinde hiç böyle bir gitme hazırlığına
girilmemiş olması, kadını kovalayan Kösem’in bile vakti gelince bunu
dillendirmemiş olması ve Bayezid’le Gülbahar Sultan’ın Cuma günü sanki ortada
bir gitme durumu yokmuş gibi rahat rahat sohbet muhabbet etmesi bölümdeki bir
hata olarak gözüme battı. Murad’ın yay germe yarışması da kendi sözleriyle Cuma
namazından sonra yapılacaktı ancak o ve devlet erkanı yay germeye çalışırken
Gülbahar Sultan hâlâ elini kolunu sallayarak ortalıkta dolaşıyordu. Biraz daha
dikkat edilmeli.
Yazı devam ediyor...