“Olabilir, terk
edebilir… Bilmem düşebilirim, belki kalkamam da. Ömer şu an giderse ayağımın
altındaki yeri çeker, yalan değil. Ama ben varım. Her şeye rağmen ne yaşanırsa
yaşansın, ben bunu yaşamak istiyorum, bu kadar.”
Defne bu konuda Ömer’e kızgın yahut kırgın değil artık.
Ömer’i sevmeyişinden yahut az sevişinden de kaynaklanmıyor bu güvensizlik
hissi. Sadece artık güveni hayatında üst sıralara koymuyor artık, savrulmaktan korkmuyor. Veya belli
kavramlar yüzünden hayatını kısıtlamayı, anın tadını çıkarmaktan mahrum kalmayı
istemiyor. Havayı geldiği gibi, rüzgarı estiği gibi kabul eden bir Defne var artık
karşımızda. Pamir’in dediği gibi biraz maliyet hesabı yaptığımızda, nereye
kadar giderse oraya kadar yaşamak elimize kalan kâr aslında. “Bir” her zaman “sıfır”dan
büyüktür, “biraz” her zaman “hiç”ten çoktur.
Yedi Numara
dizisinde Haydar şöyle demişti; “Sıfır bir değer değildir. Bir sayı bile değildir. Ancak başka bir
sayının yanına gelince değer yaratır, tıpkı sevda gibi.” Bence işin en güzel tarafı da Defne’nin bu, sıfırın yanına başka rakamları koyma
isteğinin, Ömer dışındaki her şeyi bir tarafa bırakma tercihinin, Ömer’in
kabuslarıyla ve onun bu zor döneminde yanında olma çabasıyla filan hiç
alakasının olmaması. Evet, geçen hafta kimseyi umursamadan evden alelacele
çıkıp gitmeleri, Ömer için endişelenmesinden kaynaklanıyordu ama şu an tamamen
Ömer’i ve Ömer’li bir hayatı yaşamak istediği için bu tercihi yaptı.
Başkalarının geleceğe dair sorguladığı evlilik, sözler filan hiç umurunda değil
onun. Çünkü o artık tam bir aşk kadını ve bu durum Nihan’a hiç güven vermese de
ben en çok bu haline güvendim.
En başından beri kapılara yaslamalara doyamadın Ömer!
Çoğumuz aşkı çok hesaplı kitaplı yaşıyor. Birkaç adım
sonrasını düşünerek, planlayarak, taktikler üreterek, kendini belli
“güvenceler” altına alarak yaşamayı isteyen, hatta bunu hayatlarındaki tek gaye
haline getirenler var. Neriman’ın Sinan’a ve Seda’ya verdiği taktikler,
kimileri için hiç de yabancı şeyler değil. Öyle mutlularsa kendilerinin
bileceği iş tabii ama ben tercih etmiyorum. Defne’nin de herhangi bir resmi
bağlılığı, geleceğe dair büyük vaatleri olmadan Ömer’le olmayı seçmesini bu
yüzden çok kıymetli buldum. Bilindik kalıplara girmeden, toplumun kafasındaki
standartlara uymadan sadece saf aşkı ön plana koyması ruhumun aykırı tarafını
sevindirirken, bu aşkın içine başka hiçbir hesabı katmaması, hayata ve aşka bu
kadar özgür ve geniş bir açıdan bakması da romantik tarafını mutlu ediyor. Ben
hep Defne ve Ömer’in arasında gönülden kıydıkları bir nikahın olduğuna inandım.
Dolayısıyla ayrı geçirdikleri zaman bile, onların hep birbirlerinde kalması
halini olumsuz yönde etkileyemedi. Ayrıca bilmem fark ediyor musunuz ama; sevmek,
düşünmek gibi fiillerin yerine sık sık bu “birbirinde olmak” deyimini
kullanıyorlar ve ben bunu çok özel buluyorum. Kalben de, fikren de, ruhen de
hep birbirlerindeler; kalpleri birbirlerinde atıyor, düşünceleri hep
birbirleriyle ilgili, onun ruhu ötekinin ruhuna dolanmış.
Elbette ki kimse sevdiği insana birinin göz göre göre zarar
vermesini kabullenmez, bunu gönül rahatlığıyla onaylamaz. Topal ailesinden de
bunu beklemiyordum zaten. İso’nun da dediği gibi herkes durduğu yerden
yorumluyor durumu. Bu yüzden de kimse haksız değil ama herkes karşı karşıya,
herkes haklı ama kimse birbirini anlamıyor. Biz bile olayın dışındaki insanlar
olarak, kendimizi kime yakın buluyorsak onun bakış açısından bakıp karşı tarafı
suçluyoruz. Ailesi de Defne’nin gözünü kör eden devasa aşkla, bile isteye uçuruma
yürüme kararlılığını anlayamaz. Çünkü o his sadece Defne’nin içinde. Evet,
sevgili Türkan Teyze, biri Defne’ye büyü yaptı. Aşk, öyle bir büyü,
anlayamasın… Bir tek, aşk acısından kemale eren İso anlar. Bir o; Ömer’den
önceki başarısız Defne, hayatından Ömer geçip gitmiş yıkık bir Defne, ama yine
de onun sayesinde hayal kurmayı, bu hayallerin peşinden gitmeyi, kendine
güvenmeyi ve kendini sevmeyi öğrenen mutlu Defne arasındaki farkı
değerlendirebilir.
Defne Ömer’e sığınarak, onlardan başka kimsenin
olmadığı bir dünya kurmayı dilemişti. Nihayet Ömer de bunu kabul etti. Yani suyun
akıp yolunu bulmasını beklemeden, çatlattılar o taşı. Bu arada arkadaşımı soracak
olursanız, evlendi ve o gitmekten çekindiği şehre taşındı. Şimdi eşi ve
dünyalar tatlısı kızıyla birlikte mutlu mesut kendi hikayelerini yaşıyorlar.