“Biz hep sevgiliyiz zaten. Aramıza mesafeler de girse, hiç haber
alamasak da birbirimizden, uzak da olsak, yüz vermesek de birbirimize, kavga da
etsek, konuşmasak da hep birbirimizdeyiz aslında. Kalplerimiz aynı yerde, aynı
ritimde atıyor. Bazen kırıyoruz birbirimizi, bilerek ya da bilemeyerek. Acı
veriyoruz, acı çekiyoruz. Ama hepsi gelip geçici. Hepsi daha güzel günler için
biliyorum. Bir araya gelir gelmez ikimiz de hissediyoruz bunu. Ne yaşarsak
yaşayalım biz hep birlikteyiz aslında. Ömer ve ben, aynı tarafta ve yan yanayız.”
Evet, Nihan’ın söylediği gibi mantıklı cümleler değil
bunlar. Tam tersine son derece hissi cümlelerdi, Defne’nin kalbinden taşıp
diline vuran. Onların aşk hikayesi, hep savunduğum gibi hem çok gerçekçi, hem
çok masalsı. İkisini bir arada gerçekleştirmeyi nasıl başarıyorlar hayret
edilecek şey doğrusu. Kavgaları, kırgınlıkları, yaşadıkları iniş çıkışlar
hepimizin yaşayacağı cinsten; doğal ve ilişkiye dinamizm katan. Ama kalplerinin
aynı ritimde atması, araya giren zamana ve iletişimsizliğe rağmen birbirlerini
hissedebilmeleri resmen bir peri masalı gibi; gerçek olamayacak kadar güzel.
Zaten bu sayede Ömer, bir yılın sonunda Defne’yi kendi içinde affedebildi ya.
Defne’nin de, yaşadığı tüm acılara rağmen yine de Ömer’le olmayı seçmesinde,
eninde sonunda oluşan bu masalsı etkinin payı büyük. “Ben de hiçbirini unutmadım, ne acısını ne sızısını… Ama yaşadığım ne
varsa cebime koyup devam ettim. Anladım ki aslında hepsi ilişkimize dahilmiş, yani
hepsi bugüne gelmemiz içinmiş.”

"Bizimkisi bir aşk hikayesi, siyah beyaz film gibi biraz."
Defne’nin anlattığı aşk hikayesi, Attila İlhan’ın meşhur
-hatta anlamaz insanların diline dolanacak kadar fazlasıyla meşhur- “Ayrılık da sevdaya dahil” şiirinin, onun
ağzından okunuşu gibiydi. Birbirlerini görmeden geçirdikleri bir yılda her şeye
rağmen aynı tarafta, yan yana ve birbirlerindeydiler. “Her an ötekisiyle birlikte, her şey onunla ilgili”yse, gerçek bir
ayrılıktan söz etmek mümkün mü? Sürekli aklında ve kalbinde olan birinden
ayrılmış sayılmaz ki insan. İşte bu sırada çekilen hasret, yaşanan acılar ve “ot
gibi” sürdürülen bir hayat da, karşı tarafın kıymetinin bilinmesini sağlar.
Defne de, Ömer’in yokluğunda nefes almayı bile durdurduğunu, ancak o geldikten
sonra kendini yeniden yaşamaya başlamış gibi hissedince anladı. Eskiden buzlu
bir zeminde yol almaya çalışıyormuşçasına yalpalarken, şimdi mahvolacaksa da
bunu yaşamak isteyecek kadar netleşti. Korkma kuşum, kimse sana bu yüzden kötü kalpli
veya bencil diyemez.
Defne’nin ayrı geçen bir yılın kırgınlığını unutup Ömer’i
yeniden hayatına kabul edebilmesi için Ömer’in ona yeniden güven vermesi
gerektiğini söyledim durdum başından beri. Belki zamanımız olsaydı bu şekilde
ilerleyecektik. Defne Ömer’in yanında durmasına izin vererek ona bu kendisine
güven aşılama şansını verecekti. Ömer de belli dozda ilacı muntazaman verecek, yaraları
onaracaktı. Ancak kızımız bir haki gömleğe yelkenleri suya indiriverdi! Şaka
bir yana, nedeni ne olursa olsun sonuçta beklediğimden daha kolay ve erken bir
şekilde, Defne’nin güven sorunu ve terk edilme travması tam manasıyla
onarılmadan yeniden bir araya geldiler.
Ama hiç değilse bunun farkında Defne, bu konuda bir
tutarlılığı var. Geçen hafta yuvasına dair bildiklerini şaşırmışken “Tek bildiğim hiç aşina olmadığım bir
maceraya atıldığım. Doğru mu yanlış mı, ne kadar uzun yolu var zaman
gösterecek. Belki zamanla yeniden yuvam olur. Belki de savrulur giderim
bilmiyorum.” demişti kendi kendine. O zaman da kendini Ömer’e ait
hissetmesine rağmen tam olarak güven duygusuna sahip olmadığını, kafasının bir
köşesinde yeniden savrulup gitme ihtimalinin olduğunu yansıtmıştı, şimdi de
ailesiyle yaptığı konuşmada aynılarını yineledi.
Yazı devam ediyor.