Uçurum kenarları
Büyüyor..
Hayat aldığımız kararlardan, döndüğümüz köşelerden ve sonrasında  kararlarımız sonucunda gelen sevinç, gözyaşı, pişmanlık, mutluluk halleri ile dolu. Çoktan seçmeli sorular ile karşılaşıyoruz her an, her konuda. En basitinden yarın işe giderken hangi elbiseyi giyeceğimizi bile seçimler yapıp karar veriyoruz. Çünkü aldığımız kararlardan biz sorumluyuz. O elbisenin altına hangi ayakkabıyı alacağımızdan tutun da seçeceğimiz çantaya kadar. Bir dakika sonrasında bile ne olacağımızı bilmediğimiz bu hayatta, tercihlerimiz aldığımız bir sonraki nefesi daha anlamlı hale getiriyor ya da bazı anlamları kaydırıyor.

Yaşam boyunca aldığınız her kararın bir “çünküsü” olsun demişti, o zamanlar pek ciddiye almadığım büyüğüm. Şimdi düşünüyorum da sağlam bir çünkü tüm dünyalara bedelmiş. Attığınız her adımın bir çünküsü olsun, hatta öyle bir çünkü olsun ki bu; koca evrende inanan yalnızca siz dahi olsanız, aldığınız karardan vazgeçirmeye kimsenin gücü yetmesin.

Bu yolculuk boyunca çok kızdım Defne’ye... Tutarsız olduğu için sitem ettim, korkak olduğunu söyleyip öfkelendim, acısını şımarıklığa dönüştürmesine tahammül dahi edemedim. Omuzlarındaki sır yükünü bir türlü atamadığı dönemlerde bencillikle suçladım. Yetmedi, Ömer gelince acısını şımarıklığa vurduğunu düşünüp epey kızdım. Fakat  omzundaki yükten kurtulup, en az bir tüy kadar hafifleştiğinde, üstüne üstlük aşkın kavurucu tarafının sadece kendisini yakmadığını anlayıp Ömer’i dinlemeye karar verince, tekrar barıştık. Benim tek derdim, o eski-arıza Defo’yu görmekti. Epey bir zaman beklemem gerekiyormuş, neyse ki şahane bir anla ödeştik. 


"Hiç ayrılmadık biz"

Bazen öyle anlar gelir ki tüm dünyanın senden farklı bir yerde durduğunu bilirsin. Sonra dönüp yanında biri var mı diye bakarsın- varsa ne mutlu sana... Her durumda sonuca bakıp, pragmatik yaşayanların tecrübe edebilecekleri bir durum değil bu. Bazen sadece yaşamak istersin. Doğrusuyla, yanlışıyla, sevabıyla günahıyla o’su ya da bu’su ve hatta şu’su ile yaşamayı seçersin. Seni çok seven ve iyiliğini düşündüğünü iddia eden herkes yanlış yaptığını yüzüne vurur. Ve çok farkında olmasan da seni tehdit ederler. “Yine ağlayacaksın, yine üzüleceksin o zaman bu dediklerimi hatırlayacaksın, benim omzuma ihtiyaç duyacaksın.” imaları ile ince ince girerler kafana. Defne bu süreçlerin hepsini o kadar güzel göğüsledi ki... Kararını verdi, yanlış ya da doğru ne olduğunu bilmediği ve bilmenin de pek sonucunu değiştirmeyeceği bir yola girdi. Bu noktada Türkan gibi Defne’nin körü körüne aşık olduğu için bu cümleleri söylediğini düşünmüyorum. Dikkat ettiyseniz, “Ömer beni bırakmaz.” diye büyük cümleler kurmadı. Gitse bile, yaralansa bile, mahvolacaksa bile bunu yaşamak istedi. Çok kez düşmekten korktuğu o uçurumun kenarına bu kez bile isteye geldi, hem de tek başına. Ve işte böyle şahane anlar bütün bir ömre bedel olur. Değil ailesi, tüm evren karşısında durup onu geri döndürmeye çalışsın yine de kararından vazgeçmeyecektir.  Zira herkesten önce kendini inandırdığı bir 'çünkü’sü var. Üstelik yeryüzüne düşmüş ilk mucizenin yani aşkın rengi ile yoğrulmuş, Ömer İplikçi ile taçlandırılmış bir çünkü...

Yazı devam ediyor...


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER