Acilen beni bu masaya ışınlamanız lazım^^
Kısa kısa...

Uzun zamandır bu kadar yapay, izlerken bu kadar “Of bunu çekmeseydiniz olmuyor muydu?” dediğim bir sahne izlememiştim. Keşke Defne’nin üçüncü sınıf aksiyon filmlerinden bile beter hızlı ve öfkeli araba kullanışına şahit olmasaydık belki o zaman daha güzel duygularla, daha istekli başlayabilirdim bölüme.

Ayaklardan ya da yere düşen montlardan vuslat mesajı veren bir dizinin takipçisi olmak varmış bizim kaderimizde de. Gelmişiz 64. bölüme, girmişiz final virajına... Yazmaktan benim klavyem aşındı, okumaktan sizin gözleriniz yaşardı, izlemekten hepimizin sabrı taştı ama yapacak bir şey yok. Bize de mont kamuflajlı, ayak hareketlerinden neler olup bittiğini anladığımız sahneler yazılmış. Nedenini anlamaya çalışmayı bırakalı uzun zaman oldu, o nedenle bu satırlar adet yerini bulsun diye yazıldı sevgili okur, bilin istedim.

Keşke Nihan’ın teklifindeki gibi kek çırpınca geçse bütün üzüntüler, kırılmışlıklar... Son iki haftadır izlediğimiz bütün flashback sahneleri, “Ah eskiler ah.” cümlesi ve ufak çapta dolan gözlerime eşlik ediyor. Neyse ki sonrasında Sinan ya da Koray çıkıyor bir parça topluyor-muş gibi yapıyorum.


Masalın büyüsünü kaçıranları görünce ben...

İşlenecek konu, kısa süreye sığmayacak kadar sağlam çatışma olmayınca böyle saçma dramlar izliyoruz işte. Neden “Yalan konuştun bizimle?” diyen Türkan kafasını yaşamak istiyorum. Biri de çıkıp demiyor ki, “Defne yalanlara epey süre önce başladı hem de bizim yüzümüzden.” Varsa yoksa biz seni ellerimizle besledik, kuş kadar kaldın, kanadın kırıldı. Aslına bakarsak işin içindeki belirsizlik sinir bozucu. Türkan, Defne’nin kiralık aşk oyunu yüzünden terk edildiğini biliyor mu? Bilip de Ömer’e az da olsa hak vermiyorsa ayrı bir dert, onca olayın ardından hala hiçbir şey bilmiyorsa o zaten ayrı bir dert.

“Kimse haksız değil ama herkes karşı karşıya.” uygun durum ve koşulda şahane bir cümle olabilir ama benim baktığım noktada maalesef haksız olanlar epey bir göze batıyor. Kalbimin katran karası olduğunu ya da vicdanımın sızlamadığını düşünebilirsiniz ancak başta Türkan olmak üzere Topal ailesinin hiçbir ferdinin üzüntülerine, samimiyetlerine inanmıyorum. Gözüne uyku girmeyen Nihan’a da inanmıyorum, yastık koklayan Türkan’a da inanmıyorum. Bu samimiyetsizliğin altında da bugüne dek gösteremedikleri ve her zor anında Defne’den esirgedikleri ilgileri yatıyor sanırım. Geçtiğimiz sezon finalini hatırlayın. Düğün öncesinde yaşananları, Defne’nin yine arada kalmışlığını, çaresizliğini, ne yapacağını bilememesini ve tüm bunları yaşamaya onu bırakan ailesini..

Son olarak, tanıştığıma çok memnun oldum. Vedamız bu kadar kısa olmayacak elbette, sana sağlam bir veda borcum var. Ama geldiğin tanıştığımız ilk andan beri tek bir cümle her şeyi açıklamaya yetti. Pamir Marden, sen muhteşem bir detaysın. Ve sana söz veriyorum, hep öyle kalacaksın. Seviliyorsun.

Güzel şeylerin sonu olduğunu bilmek, hiç sonu olmayacakmış gibi düşünmekten daha gerçekçi geliyor bana. Bitmesi gerekenler bitiyor, gitmesi gerekenler gidiyor. 

Şimdi diyeceksiniz ki "Bitmesi gerekmiyordu." 

Ve ben de içim kanaya kanaya bir kez daha direneceğim..

Bitti diye üzülmeyelim, yaşandı diye sevinip kendimizi avutalım.

Kendi 'çünkü'lerinizi bulduğunuz nice günler olsun,

Sevgi ile.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER