Hayallerin de ötesinde
"Bi' de başını çeviriyorsun ki, yanında ben varım."
İflah olmaz bir hayalperestim. “Olursa ne âlâ, olmazsa pekâlâ.” mantığıyla kurulan ve gerçekleşmesi beklenen ancak gerçekleşmeme ihtimali de kabullenilen hayallerden kimseye zarar gelmez diye düşünüyorum. Kurduğum bir hayalin gerçekleşmesi kadar, hayalin gerçekleşme ihtimalini bekleme hali, hayal etme süreci de beni çok mutlu ediyor. Çünkü sınırı yok, imkansızı yok! Zaten adı üstünde; hayal “kurmak”. Tamamen benim kurguladığım hikayeler onlar. Türü bilimkurgu da olabilir, komedi de, romantik de. Tabii ki bütünüyle hayallerde yaşamıyorum ama hayalleri gerçeklere bulaştırarak yaşıyorum diyebilirim.Hayalgerçeği hep istediği biçimde kurar; ama gerçekhep kendi biçiminde oluşur.”* Ve bazen gerçek, hayallerin de ötesinde olabilir.

Defne’nin gerçekleşen hayali, hayalinden de öte bir şeydi gerçekten. Defne’nin hayali zaten çok güzel ve naifti, arabasında hazır piknik sepeti taşıyan Ömer’in o hayali gerçekleştirmesi de ayrı bir güzel oldu. Defne’nin, gökdelenin tepesinden şehri seyretme hayalinin içinde; kendini onun hayallerini gerçekleştirmeye adamış bir aşık yoktu mesela. Sonracığıma, hayallerinin gerçekleşmesinin yarattığı coşku ve mutluluğu, o aşığın sevgiyle izlemesini de hayal etmemişti muhtemelen. Hele ki sevgilisinin, onun gözlerinin içine bakarak, şiir okuması, onu ağaçlarla, çiçeklerle akraba sayması hiç hesapta yoktu.

Aslında, içinde kendisi olduğu sürece, Defne’nin hayallerini teker teker gerçekleştirip onu bu güzelliklere alıştırmakta beis görmeyen Ömer, içinde kendisi olmasa bile o hayalleri gerçekleştirmek için elinden geleni yapmıştı zamanında. Mesela Defne’nin yarım kalan çocukluk hayalini tamamlamak için ona hediye ettiği tap dansı ayakkabılarını hiç unutmuyorum. Ama bu bambaşkaydı sahiden, bu coşkun aşk sunumu karşısında, terk edilmeye alışık Defne gibi benim de gözlerim doldu. Belki de içindeki şiirden dolayı bu kadar etkilenmişimdir, bilemiyorum. Fakat, o anı izledikçe içimden sıcak bir çikolata şelalesi akıyormuş gibi hissettiğimi biliyorum. Kuşadası’nda yıldızları birlikte izledikleri gece gibi, Defne geçmişine dair bir anı paylaştı ve Ömer de bu anı ona yeniden sundu.


Gökdelenin tepesinde, helikopter pistinde gece pikniği... "Şahane an" diye ben buna derim!

Defne, Ömer’in yanında olduğu her anın, en güzel an olduğunu ve zamanı o noktada durdurmak istediğini sıkça söyledi, hâlâ daha söylüyor. Öyle kanaatkâr bir kız ki; o “an”dan büyük büyük talepleri yok; birlikte bir şarap tadımına gitmek, dostlarının evinde huzurla ve aşkla dans etmek yeterli. Ne mutlu ki Ömer de hep üstüne koyarak ilerliyor. Çünkü çok önceden sözünü vermişti; “Sana söz, bundan çok daha güzel geceler yaşatacağım ben sana.” Yani bu gece pikniği de “şimdilik” zirve. Ömer’in hedefi bulutların üstü, hatta stratosfer.

Şimdi seninle, daha önce gittiğim neresi varsa, hepsine yeni bir gözle bakacağım. Yani ilk defa gitmiş gibi. Her şeyi birlikte keşfedeceğiz.

Hatırlarsınız; Defne ve Ömer, Ömer’in evinde sarma sarmaktan vazgeçip, birbirlerini sardıktan sonra, yaz tatilinde gidecekleri yeri konuşuyorlardı ve Defne kararı, kendisinden daha çok yer gezmiş olan Ömer’e bırakmıştı. Ömer ise daha evvel gördüklerini bir kere de Defne’nin gözünden yansıyan şekliyle, yepyeni bir bakış açısıyla görmek istiyordu. Çünkü Defne varken her şey Ömer’in gözlerinde bambaşka. Ve şimdi aslında onun da bu isteği gerçekleşmiş vaziyette. Yıllardır içinde yaşadığı İstanbul’u, Defne’nin hayalinden, onun gözünden görmüş oldu. O şahane ışıklı manzarayı izlerken, başka bir İstanbul portresini, Defne’yle birlikte keşfetmekten aldığı haz eminim ki onun da hayallerinin ötesindeydi. Roma’daki muhteşem evinin terasından karanlık ruhuyla izlediği Roma manzarasından bin kat aydınlıktı o şıkır şıkır İstanbul.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER