Geçen bölüm Nihan ve Asu’yu
ölümün kıyısında, Kemal’i de kendisine kurulan tuzak neticesinde hapishane
kapısında bırakmıştık. Şükür ki bir zayiat yokmuş. Gerçi bölüm boyunca
izlerken, bir tanesini zayi edebilirdik aslında diye zihnimden masumca(!)
düşünceler geçmiş olabilir ama bölümün sonunda o zayiatı neden vermediğimizi de
anladım. Asu ölseydi Kemal Nihan’a kiminle evleneceğini söyleyebilirdi ki?
Lakin öncelikle anlayamadıklarımdan başlamak istiyorum.
Ben bu aralar Nihan’ı
anlayamıyorum mesela. Çelişkilere doyamıyormuş gibi geliyor. Emir’den intikam
almak istiyor ve Kemal’e zarar gelmesin diye onu bu intikamına bulaştırmak
istemiyor. Kemal’i durumun dışında tutmak ve kendinden ötelemek için çabaladığının
da farkındayım. Emir’i alt ettikten sonra Kemal’le olmak istediğinden de
eminim. O, “Çocuğumu alıp çok uzaklara gideceğim.” lafları hep yalan. Çünkü Kemal’i
bu kadar severken ondan ayrı kalmaya, ona kavuşma hayaline sarılarak
dayandığını itiraf etti, daha geçen hafta. İşte benim anlayışsızlığım da tam bu noktada
başlıyor. İşin sonunda Kemal’e kavuşma hayali olan Nihan, Kemal de onu
severken, Kemal’i neden kalben kendinden uzaklaştırmaya çalışıp üstüne bir de Asu’ya
iteliyor!? Hem de içi yanmasına rağmen, son derece içten bir şekilde.
Gerçi geçen hafta da benzer bir
şeyi yapmıştı; o kırdığı kandil gibi Kemal’in de hayallerini kırmak istemişti
ama Kemal ona hep aynı yerden kırılmaktan dolayı acıya duyarsızlaştığını
söylemişti. Yine de, kendi başının çaresine bakan, yaralarını kedi gibi yalaya
yalaya kendi başına iyileştiren ve “güzel seven” Kemal’e vosvosun gerçek ama
acı sonundan bahsedilmez be Nihan. Kavuşmak için her yeri tırmalayan, sen
bitmiş bir cümle gibi kalmak isterken, o cümle bitmesin diye nokta koymak
yerine devamlı noktalı virgüllerle hayatına devam eden Kemal’e “Başaramadık
biz.” denmez. Hele ki severek başkalarına da hayat vermesi hiç istenmez.
Bebeğim...
Sen ki, geçen sene Kemal’in Asu
ile evleneceğini öğrendiğinde Emir’in kollarında ağlamıştın, nişanını görmeye
yüreğin dayanmamıştı. Üstelik her şeyden önemlisi artık bir çocuğunuz var! Kemal,
kalbinin kapılarını Asu’ya açsa, mutlu mu olacaksın sanki? Ya Asu’yu da
gözleriyle, kelimeleriyle öyle güzel severse? Hiç acımayacak mı canın? Acıyacak
biliyorum, ki şimdi bile nasıl sızlıyor, kalbini bir bıçakla oyuyorlarmış gibi
gelecek sana. Çığlık atacaksın canının acısından ama duyan olmayacak. En çok
gene sen kanayacaksın.
Üstelik Kemal kendisine ne
söylenirse söylensin Nihan’dan vazgeçmeyeceğini defalarca söyledi ve kanıtladı.
Nihan’ın Emir’den bir çocuk sahibi olması(!) bile Kemal’i durduramadı, Nihan’ın
onu kendinden uzaklaştırma çabaları mı durduracak? Hapse girmekten kaçan adam,
Nihan’ın ömür boyu gönüllü tutsağı. “Sen
benim içimde ukdesin.” Yarım kalan her şeyin yarası daha derin olur derler.
O yaranın tek ilacı da Nihan, bu çok açık.
Hurdalığın bir köşesine atılmış vosvosu görünce
canlanan hatıralar zaten yeterince üzücüydü. “
Buralardan çekip gitmeyi ne çok isterdik seninle. Herkesten her şeyden
uzağa. Ama bağlarımız yüzünden yapamıyoruz. Zaaflarımız, vicdanımız… Hepsini
üst üste koyduğunda kocaman bir duvar oluyor önümüze.” Kemal’le kaçmak
üzereyken, özgürlüğe doğru atılacak son bir adım kalmışken, Nihan adeta o
vosvosu geri vitese takmış ve geri dönmüştü. Ben o zaman da bu tercihine pek
hak vermemiştim. Hatta Nihan’la bağımın en zayıfladığı, onu gene şimdiki gibi
pek anlayamadığım bir bölümdü. İşte o zamandan bu zamana, önlerindeki o
duvardan tek bir tuğla bile eksilmedi, eksilenlerin yerine yenileri konuldu.
Ama inşallah sonu Kemal’in kurguladığı hikayedeki gibi olur.
Yazı devam ediyor...