Yıldızlara bakanlar
Birbirlerinin kahkahalarının sebebi olabilmeleri ne güzel.^^
Malum, günümüz teknolojisinde her an her şeyin fotoğrafını çekmek mümkün. Ama ben en çok sevdiklerimle yaşadığım anları, o anların dışına çıkıp uzaktan zihnimde fotoğraflamayı seviyorum. Hafızamda böyle bir sürü kare var. Rahmetli anneannemle evinin koridorunda araba yarışı yaptığımız günler, babamla tezahürat yaparak izlediğimiz maçlar, şehir dışında olan annemin ansızın çıkıp geldiği doğum günüm, çok sevdiğim tatlısının tarifini bana veren rahmetli babaannem, arkadaşlarımla okulun kantininde yaptığımız yuvarlak masa sohbetleri… Hepsi benim hayatımın en güzel kareleri.

Ömer’in de benim gibi, evinde Defne’yle birlikte verdiği davette, “Kesin Sinan geldi!” diye diye evine doldurduğu tüm ailesine şöyle bir uzaktan bakarak fotoğraflarını çektiğini, o sıcak evi hafızasına kaydettiğini hissettim ben. Bir yıl önce Roma’da yalnızdı. (Duştaki şahsı ve leprikonu saymazsak!) İnandıklarına aykırı davranıp kendisine oyun oynayan herkesi cezalandırmak ve kendini onlardan korumak adına çekti gitti. Ancak ilk anın şoku ve üstüne gelen öfke dalgaları dindiğinde, olanları bir parça hazmettiğinde durumu zihninde irdelemeye başladı. Bu hareketi ona ne kazandırdı? Herkese küsmekle, kendini sevdiklerinin sıcağından mahrum bırakmak ve çok da gurur duymadığı bir hayata mahkum olmakla ne geçti eline? Şu sıcak aile hayatını, dostlarıyla ettiği sohbeti, sevdiceğine sarılmanın verdiği huzuru bulabildi mi?

“Ne zaman uzak kalsam senden
Seni sevdiğimi tekrar anlarım
Özlerim seninle geçen günleri
Hayalinle yaşarım”*


Gülümseyin çekiyoruuum!

Kabul edelim ki kötülüğün hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Henüz distopya kitaplarında anlatılan şeyler, hayatımızda olmasa da, bir peri masalının içinde yaşadığımızı da iddia edemeyiz. Sıkıcı kişisel gelişim kitapları gibi konuşmak da istemem ama, o kötülüklerin içinde kendi nefes odacıklarımızı, kendi cennet adacıklarımızı yaratmak da bizim elimizde diye düşünüyorum. Bazen sevdiklerimize sarılarak, bazen sevdiğimiz işi yaparak, bazen seyahat ederek, güzel anılarla dolu fotoğraf albümüne yenilerini eklemek mümkün. “Hepimiz bir bataklıkta yaşıyoruz ama bazılarımız yıldızlara bakıyor.”** Aksini yapıp bataklığa saplanarak mutlu olan varsa buyursun anlatsın! Belki hayalperestlik dersiniz, belki Polyannacılık dersiniz buna, ama ben rasyonel bir romantiklik diye adlandırmayı tercih ediyorum. Gerçekleri göz ardı etmeden, lakin tamamen bir mutsuzluk ve umutsuzluk sarmalına da kapılmadan sürdürmeliyiz bu yolculuğu. Bunun en iyi yolu da; bize bulaşmaya çalışan kötülüğün üstünden atlamak ve içimizi rahatlatacaksa affetmek. Tıpkı Ömer’in yaptığı gibi.

Affetmek herkesi, her şeyi... Küskünlükleri geride bırakmak, öfkeyi söndürmek belki de en iyisi. Mutsuzluklara, kırgınlıklara konsantre olmak yerine, içindeki mutluluğu bulmak. Ona tutunmak ve affetmek.

Hayatta bir şeylere tutunmak ve o amaç uğruna çabalamak güzel bir şey. Bir amacımız olmadığı zaman Neriman gibi zihnen 20 yaşına geri dönme riskimiz olmayabilir ama bir şeylere, bir ideale sarılmazsa suyun üstünde gezinen nilüferler gibi bomboş bir şekilde sürüklenip gideriz. Yeter ki tutunduğumuz şey güzel bir amaç olsun, çünkü salt kinimize tutunursak o da bizi zehirler. İnsanoğlu bu; evrenin şimdilik en akıllı varlığı. O zekasını iyiliğe olduğu kadar kötülüğe çalıştıranlar da var, kötülük de haksızlık da yaparlar. Oturup sadece kötülüklere hırslanmak ve diğer tüm iyiliklere de gözümüzü kapatmak insanı kilitler. Elbette ki bir tokat atana öteki yanağını da çevirme pasifliğinden bahsetmiyorum. Ama o tokadı atanın peşinden koşup sürekli ona karşı kinlenmeyi de çok yorucu buluyorum. Oysaki affetmek ve unutmak rahatlatır, insanın zihnini özgürleştirir.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER