Şimdi tüm dünya mavi, tüm dünya aşka şahit!
Ömer'e kavuşmak için, Fikret'ten 200 Bin Lira borç almak zorunda kalan Defne'leri hatırladınız mı? 36.Bölüm'e gidiyorum şimdi de. Her şeyin başladığı banka, Neriman ve Defne'nin ikinci kez oturduğu yerdeyim. Köşkü alan Neriman, hiç olmadığı kadar kötü birisi karşımda. Ömer'in İz'i de sevdiğini yani sevginin çok da önemli nir şey olmadığını Defne'ye söylediği yerdeyim. Defne'nin iki yüz bin lira bulup, Neriman'a borcunu ödemeyeceği için Ömer'i terk etmesiyle tehdit edildiği yerdeyim. Bankalardan kredi alamayan, kimseden para isteyemeyen Defne, bir kez daha elini taşın altına sokuyor ve Fikret'e gebe kalıyor. Daha sonra, elindeki çekle önce Neriman'a gidiyor, borcunu ödüyor ve sözde biten oyundan kurtulduğunu zannedip, sevdiği adama koşuyor gözlerimin önünde. 

"Oyun sözde bitti. Sanırım Defne için bitti yani. Ömer'e anlatıp anlatmayacağını henüz düşünmediğini duymak, sinirlerimi biraz olsun yatıştırdı. En azından anlatma ihtimali var imiş. Aklın yolu belki aynı yere vardırır bizi Defne ile. O her şeyi halledip konuşmanın en doğru olduğuna inandırmıştır belki kendisini. Benim gözümde oyun, Ömer herşeyi öğrendiğinde biter. " diye oldukça sert bir şekilde kaleme aldığım satırlarla beraber, Defne'nin esasında daha büyük bir cendereye girdiğinin bilincindeydim o gün de. 

Defne, her ne kadar 28.Bölüm'de Ömer'e verdiği sözü tutup, dolu dolu seven, saçmalayan birisi olarak koşsa da Ömer'e, içimde bir yerlerde hep bir şeyler eksikti. Ömer'in oyunu öğrenmesine ve İstanbul'a döner dönmez Defne'yle yeniden başlamak istemesine ve aralarından engel kalmamasına rağmen yine de bir şeyler eksik kalmıştı. Hani bazen bir şeyler eksiktir ama ne olduğunu bilmezsiniz ya, öyleydi işte. 

Sanırım ben tamamlandım sevgili okur. İşte şimdi, sevdiğine gülümseyen Defne'lerin yüz ifadesi içimi ısıtıyor. İçimde kalan tam olarak da buymuş aslında. Ömer'in kapısını çalıp, dolu dolu sevecek, saçmalamayacak, sorduğu her soruya cevap verebilecek ve doğruları söyleyecek, hiçbir şey saklamayacak, aşkını iliklerine kadar yaşayabilecek Defne'leri görmek zorundaymışım. Şimdi bir rüzgar çıkıp onları istedikleri yere götürebilir, tatlı bir şarkının içinde yaşayabilirler işte. Şimdi kendi tarihlerini yazabilirler! 


Ömer'in Defne'si.

O kadar tuhaf bir his ki bu, kelimelere dökerken tam olarak ilk kez bu kadar zorlandığımı hissediyorum. Engelleri, cendereleri aşıp da, Defne ve Ömer'in tarifi imkansız güzelliklerinde, bir sarılmalarında, bir gülümsemelerinde kaybolmanın eşsiz tadını birebir yaşıyor ama sanki ifade edemiyorum. Nicedir hayalini kurduğumuz, sabrettiğimiz ve beklediğimiz o günlere kavuşmak! İşte ancak, Nazım Hikmet dile geliyor ve anlatabiliyor bunu, yazıya başladığım gibi. 

Defne, Ömer'in hiç kimsenin görmediği yanını görüp, ona tutulurken uzaktan uzağa izlediler birbirlerini. Ömer'in adaletine, merhametine şahit olurken, kalbi git gide ona doğru akıyordu ve Defne bu duruma karşı koyamıyordu. Olduğu gibi görünen, göründüğü gibi yaşayan Ömer İplikçi, Defne'nin yanında bambaşka birisiydi sanki. Ömer, Defne'sini, sanki camdan yapılmış gibi titizlikle taşıyor, hep ondan yana oluyor, onu uzaktan da olsa koruyup kolluyordu. Defne'yi en kırdığı zamanlarda bile, bakışlarıyla iyileştiriyor ve ona asla kıyamıyordu. Ömer'e bir tek Defne iyi geliyordu. 

Birbirlerinin kokularına hasret yaşarlarken bile, Kafka'nın Milena'sı için kaleme aldığı satırlarda olduğu gibi yaşadılar: "Gün boyunca izlerdim seni; koltukta oturuşunu, mektup yazışını, kalem tutan o güzel elini, dalıp giden yüzünü, uykuya dalışını..." Bu kadar izlemeselerdi birbirlerinin ruhlarını, yatak döşek yatışlarının bile ruhlarının hasta olduğundan kaynaklandığını anlamasalardı, belki bu kadar çok sevemezlerdi elbet. Konuşulandan fazlasına bakmasalardı, görünen köyden öteyi görmeye çalışmasalardı, bu kadar anlayamazlardı elbet. Ve yaşamasalardı o kadar ayrı, gelmeseydi başlarına felaket üstüne felaket, bu kadar yakın olamazlardı elbet. Geçmeselerdi, feleğin -Neriman'ın, Feryal'in, İz'in, Deniz'in, Fikret'in, Sude'nin- çemberinden, Ömer ve Defne'si olamazlardı. 

Hayat böyledir. Yaşadığımız her şerre şükrettirir. Her şeyin muhakkak bir sebebi vardır ve bizi o sebebe er ya da geç hayırla götürür. Hayat, belki önce mucizenle tanıştırır seni, sonra da onu senden alır ve sen onu hak edebilmek uğruna zorlu yollardan geçersin. Defne ve Ömer, şimdi gerçekten de hak ediyorlar birbirlerini. Defne, Ömer'e 29.Bölüm'de, geçmişe dönme şansı olsaydı da yine aynı şekilde davranacağını, yapması gerekeni yaptığını ve başka bir yolu olmadığını söylemişti ya, bugün o yaşananlar sayesinde, o banktan gülümseyerek kalkabildiler. Defne, en sonunda anladı Ömer'i. Yaptığı her şeyin en doğru şey olduğunu fark etti. Şimdi geçmişe dönüp de, Ömer'e kızdığımız yüzük çıkartma olayı dahi, bizi buralara getiren şeydir aslında. Tek bir anı yerinden oynatamazsınız, yoksa her şey bozulur. İyi ki kırıldılar, parçalandılar ve birbirlerinin hayatlarını mahvettiler. Bugün, sahip oldukları aşkın, ahengin, büyünün kıymetini en iyi onlar biliyorlar. 

Öyleyse çalsın sazlar, oynasın fanlar!

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER