Adam döndü dolaştı, koştu savruldu, düştü kalktı ulaştı
kadının dizlerine.
Kadın ağladı sustu, sevdi özledi, sabretti bekledi kavuşturdu
parmaklarını adamın saçlarına.
Bölüm karmaşık sayılacak bir şekilde başlayınca; neredeyiz,
ne oluyor, ne kadar zaman geçti, bir süre anlayamadık. Ardından öğrendik ki
Aslı ve Ateş’i bıraktığımız yerden iki hafta sonraya gitmişiz.
Bize küçük bir İstanbul havası -ve İzmir- estirip Bodrum’a
döndüler.
İstanbul kısmı belli ki iptal, Alara okula kaydolmamış, e
Ateş zaten kazanamadı, Kelebek tercih yapmadı, Aslı İzmir’de. Bu durumda
hikaye, İzmir-Bodrum arasında gidip gelecek gibi görünüyor. Ha Aslı’sız bir
Ateş, ne kadar Ateş’tir tartışılır. -Bana göre- Bu durumda ya gençleri İzmir’e
taşıyacaklar ya okul işi çok yüzeysel kalacak.
Merakla bekliyorum nasıl işlenecek.
Alara’dan başlamak istiyorum, Alara için söyleyeceklerim var.
Aslında sadece Alara için değil, tüm Alara ve türevleri için var birkaç lafım.
Öncelikle sormak istiyorum, kim olmak isterdiniz?
Aslı Sezer mi? Alara Akaslan mı?
Ateş’ten ve aşktan bağımsız düşünün lütfen. Bütünüyle
bireysel olarak, karakterleri baz alarak…
Bir kadın olarak Alara beni rahatsız eden bir karakter.
Gündelik hayatımızda Alara’lar yok mu? Var.
Alara baştan sona haksız mı, diye sorarsanız. Hayır, değil.
Kendi güvenli bölgesinden Ateş’in çekiştirmesiyle çıktı, huzurlu hayatının
kapılarını Ateş tekmeledi de girdi içeriye, evet. Peki Alara’nın giderek
psikopatlaşmasının temelinde ne yatıyor? Çoğunlukla ailesi.
Son bölüm itibarıyla koluna ılıtışmış bitki çayı döken
ardından Ateş’i kıskandığı kişiyle gördüğünde, kolunu kaldırıp gözdağı veren
birinden bahsediyoruz. Ne kadar onur kırıcı ve aciz bir hareket olduğunun
herkes farkındadır, asıl sorun bunu kendisini artık istemeyen birini yanında
tutmak için yapıyor.
Aşk için aşka dair yapılan her eylem eğer aşka değiyorsa
gözümde temize çekilebilir ama Alara, Ateş’i geçti. Alara, Ateş’ten ziyade
kıskançlığı ve hırsına yenik düştü.
Hiç anlamadığı, dinlemediği, dizine yattığında sevgiyle
bakmadığı adam için mi zarar verecek kendisine?
Karakterlerle empati yapmayı severim, bu bölüm oturdum sahil
kıyısında Süha ve 19 -20 idi ama neyse- yıldır söyleyemediği, arkadaşının
yüzüne bakmasına engel olan sır için dertlendim. Empati yapmak dizi izlerken en
sevdiğim eylem sayılabilir ama kendimi Alara’nın yerine koydukça kendimden
kaçmak istiyorum. Keşke bu denli yorucu bir karakter olmasaydı.
Eskiden, dizi karakterlerinin izleyen genç kesim üzerinde bir
etkisi olmadığını düşünürdüm. Çünkü eskiden bir diziyi izlerdik ve biterdi,
eğer şanslıysak Pazar günü gazete ekinde diziyle ilgili haber görür ya da aynı
gün bir programda bahsi geçerdi. Ama artık öyle değil. Artık diziye dair her
şeye kolayca ulaşılıyor. Oyuncusundan ekibine, çekim yerinden gelecek
bölümlerden senaryo kesitlerine kadar her şey izleyicinin elinde. Hele de bu
bir gençlik diziyse hitap ettiği kitle o dizideki karakterleri örnek alıyor, ya
o karakter ya da canlandırıcı gibi olmaya çalışıyor. Bu da konuyu baştaki
soruya geri getiriyor. Kim olmak isterdiniz; Aslı mı, Alara mı?
Umarım bu soruya büyük çoğunluk Aslı der, umarım kimse
kendinden bir Alara yaratmaz. Umarım çoğunluk kendi benliğini, öz saygısını her
şeyden üstün görür ve ayakları yere basan bireyler olarak yetişir.
Yazı devam ediyor...