Acını yüreğimde hissediyorum...
Tatlı mısın sen?^^
Bazı insanlarda koruma içgüdüsü çok fazladır; kendinden çok başkalarını düşünür, sevdiklerine zarar gelmesin diye çabalarlar. İmkanı olsa sevdiği insanlar acı çekmesin, üzülmesin diye onu pamuklara sarıp sarmalamak isterler. Sırtında taşıdığı oyun sırrının yükü ve bunu ona karşı kullanan onca kötü niyetli insanın hamlelerine direnme derdi yetmiyormuş gibi, Ömer dert çekip üzülmesin diye zamanında onun da dertlerini yüklenmek isteyen Defne buna en güzel örnek aslında. Kimisi de kendi sivri taraflarını bilip, sevdiklerini kendilerinden bile korumak için uğraşır. Tıpkı “Aysel git başımdan ben sana göre değilim/Benim için kirletme aydınlığını/Hem kötüyüm, karanlığım, biraz çirkinim/Aysel git başımdan, seni seviyorum”* seslenişindeki gibi. Karşı tarafın tercihini yok saymadığı sürece güzeldir de bu koruma hali. Mesela Ömer’in, kendisinden korkan, o var diye üzülen Defne’yi daha fazla korkutmamak için Passionis’i başka yere taşımayı düşünmesinin inceliğinde de bu vardı.

Ama Ömer bu sefer kendisinden değil, sevdiğinin arkasından çevrilen dolaptan ötürü onu koruma çabası içindeydi. Aslında bu, Ömer’in, yavru kedi naifliği ve tüm insanlara cömertçe sunduğu iyi niyetiyle, dış dünyanın kötülüklerine karşı korumasızca duran Defne’yi ilk koruma çabası değil. Manken olmayı kabul ederse, sektördeki vicdansız insanların elinde heba olmasından endişe ettiği Defnesini de korumak istemişti zamanında. Çünkü o su gibi, insanların kendi çıkarlarını korumak için ona kötülük yapabileceğini ve hatta kimisinin kötülük yapmaktan keyif alabileceğini aklı almıyor. Daha önce defalarca karşılaşmış olsa da, bunlar onda diğer insanlara karşı bir önyargıya dolayısıyla duvarlara sebep olmadı. Çünkü onun kafasında ve tertemiz gönlünde böyle bir ihtimal yok. Kimileri saf veya salak diyebilir ona ama biz Ömer’le birlikte “Su gibi.” demeyi tercih ediyoruz.


Defnelerin dostu, Pamirlerin düşmanı Ömerman!

“Onu korumam lazım. Neriman yengemden, üçkağıtçı insanlardan, başına gelebilecek her türlü kötü şeyden korumam lazım. O bunları hak etmiyor çünkü.” Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar demişler. Kendisine karşı oynanan kiralık aşk oyununun zamanında kendisine söylenmiş olmasını tercih eden Ömer, çevresindeki insanlar tarafından kandırılmanın nasıl bir şey olduğunu biliyor. Dolayısıyla, insanlara karşı hep güven duymayı seçen, yaşadıklarını hak etmeyen Defne’nin de aynı şekilde kandırılmaması, kandırılıp da yara almaması için bütün bölüm koşturdu durdu. Tamam abarttım koşturmadı, iki katlı binada genellikle asansörü tercih etti ama olsun, mühim olan çaba göstermesiydi. Hem de öyle bir çaba gösterdi ki Koriş’in tüm laf kaynatmalarına, saçmalıklarına ve bir dükkan dolusu insanın hesabına katlanmak zorunda kaldı. Tüm o kaçma, kaçırma ve kovalama anlarını, temponun yüksekliği sayesinde çok sevdim. Koriş, kendisine gizli bir görev verilince veya Defne ve Ömer’le olduğu zaman hâlâ sesli güldürme imkanına sahip bir karakter. Neriman’la dedikodu veya alışveriş seanslarına sokup da bu potansiyelini harcamayalım.

Ömer kendisine karşı oynanan oyunun sonucunda nasıl bir cendereye girdiğini, nasıl bir yıkıntıya uğradığını biliyor. Defne’yi de benzer bir yıkıntı yaşamaması için korumak istedi. Onu önemseyerek attığı her adımda olduğu gibi bu adımında da kalbim eridi gitti. Birkaç hafta önce, Pamir’in Ömer’in “ikinci şansı” Vanni’den çalıp çalmadığı konusunda iddiaya girmesi üzerine “Defne hâlâ bebek gibi, kendini korumayı hiç bilmiyor ve benim de aman bir yere çarpıp düşmesin diye peşinden koşasım geliyor. Çünkü Defne hep aynı kız çocuğu. Kendini pek önemsemez, kendisine karşı olan şeylere dair neredeyse hiç tepki vermez. Ancak sevdikleri söz konusu olduğunda kendi halindeki kedicik, vahşi bir kaplana dönüşür.” diye yazmıştım. Şimdi aynı farkındalığın, koruma hissinin ve şefkatin Ömer’de de peyda olduğunu görmekten sonsuz keyif aldım.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER