Gel
gelelim statü ve para düşkünü, sevgiyle dediğim dedikliği birbirinden
ayıramayan, dolap dümen çevirmeyi ve bu yolda yalanı mubah gören snop
Süheyla’dan nefret ettim.
“Her
şeyi ben bilirim”ci, alaycı, şark kurnazı Meliha’yı (Son beş bölüm hariç.)
öldürmek istedim.
Ceyda’ya
“Deli.” dedim geçtim ama aylar boyu, manasızca ortamı geren; ruh hastası mı,
şımarık mı yoksa sadece kötü mü olduğu bir türlü anlaşılamayan Rüzgâr’ı ve
yaptıklarının bedelini hiç ödemeden çekip gitmesini hiç affetmedim. Son beş
bölümde ortaya çıkıp Sinan’a yapışan; sözde çılgın, özde ezik Duygu’dan
tiksindim.
25.
bölümden beri arz- ı endam eden Barış’ı her gördüğümde de gidip üstüme bir şal
aldım.

S -
Yüz verdin o Frigo kılıklı herife! Bak, diziyi bitirdiler!
P – Pardon unutmuşum sen su muhallebisi
seversin: tatsız tuzsuz, kımıl kımıl, gevşek…
Final
kararı alındıktan sonra senaristlerin olup biten her şeyi tek bölümde
toplamaları elbette ki çok güçtü. Bu güçlüğün aşılamadığı aceleye getirilmiş
bir son izledik maalesef.
Sinan’ın
kayıp bir yılını açıklamak tek bölüme sığmayacaktı. Bunun yerine yaptığının
hata olduğunu kabullenen ve bunu telafi etmeye çabalayan Sinan çizmeyi tercih
ettiler. Benim gözümde Sinan, aklanamadı ama en azından “Pelin de beni hiç
dinlemedi. Ben de kırgınım.” havasından sıyrıldığı için mutluyum.
Barış’ın
da son ana dek arıza çıkaracağı belliydi. Hep kazanmaya alışkın bir adamın
kaybetmeyi efendice kaldırması düşünülemezdi. Son ana dek “Benimle olmuyorsa
bari Sinan’la da olmasın.” tavrını sürdürdü. Kız kardeşi, bilmeden gerçeği
anlatmasa az kalsın başarıyordu da…
Bu
bölümle ilgili ilk itirazım da buraya. Barış meselesi ilk yarım saatte
çözülebilir ve gecenin 02.00’sine dek “mutlu” bir çift görmek hayaliyle ekran
başından kalkmayan izleyici sevindirilebilirdi. Finaldeyiz, artık gerilimi
tavan yaptırıp sonra olayı çözmek gibi oyunlara gerek yoktu ki…
Bir
diğer itirazım da Simay’a… “Mantık, mantık…” diye vızıldayan kızımız acaba
kendi hayatında hangi mantıklı davranışı sergiledi de birden akıl hocası
olacağı tuttu? Bugüne dek akıllı tek tavrı olmamış, daima birilerinin uydusu olmuş,
silik karakteri, son anda arkadaşının iyiliğini(!) düşünen sağduyulu kahramana
evriltmenin amacı neydi, çözemedim. Hadi ben baştan beri sevmedim onu ama bari
giderayak izleyenleri çileden çıkarmayaydı.
Ama
iki detay var ki söylemezsem taş olurum. İlki, Pelin’in saçları… Aslında 25.
bölümden beri dikkatimi çekiyor, Pelin’in saçlarını topladığı. Ama ben onu yeni
imajına veriyordum. Mantıklı, otoriter iş kadını kimliğine toplu saç daha iyi
gidiyordu ancak bu bölümde Sinan’ın “Ciddiyken ve telaşlıyken toplarsın sen
saçını. Keyifliyken açık bırakırsın.” deyişi bir anda o görüntünün altını
doldurdu. Anladım ki Sinan, Pelin’i benden de iyi tanıyor. J Ufacık bir detayın bu kadar
ustaca anlamlandırılmasına bayıldım.
İkincisi
de Barış’ın evlilik teklifinden sonra Pelin’in Sinan’ın teklifini hatırladığı o
flashback sahnesiydi. İki teklif arasındaki duygusal fark o kadar çarpıcı ve o
kadar net çıktı ki ortaya. Pelin gibi yüreği her zaman beynine galip gelen bir
kadının arada Sinan olmasa da Barış’la evlenemeyeceğini çok açık koydu ortaya.
Bölümün
bütününe baktığımda tüm soruların cevaplanmadığı ama imkânlar dâhilinde
yazılabilecek en iyi sonun yazıldığını rahatça söyleyebilirim. En azından
Sinan’ın kayıp bir yılı, vurulması dâhil anlamlı bir şekilde kamufle edildi.
Baştan beri dizinin müdavimi olan izleyici çok daha iyi, hatta unutulmaz bir
bitişi hak ediyordu orası ayrı…
Değinmeden
geçemeyeceğim, saat 23.30 da başlayan bir başka dizi finali oldu mu bilmiyorum
ama Tatlı İntikam’ın kemik izleyicisi
gece saat 02.00’ye kadar süren bölümü ekran başından kalkmadan izledi. Bu
dizinin en büyük şansı bence izleyicisiydi. Hiçbir koşulda yapıcı olmaktan
vazgeçmeyip son ana dek desteği sürdürdüler. Açıkçası finali ilan edilenden bir
saat geç başlatarak izleyenlere büyük haksızlık edildiğini düşünüyorum.
Yazı devam ediyor..