“Portakal çiçekleri dökülüp gitti, kasım rüzgârında…”
İşte geldik, gidiyoruz!..
Tam 30 bölüm ve yaklaşık sekiz ay… Tatlı İntikam ilkbaharda girdi hayatımıza, sonbaharda toparlanıp gitti… Ben de bu defa, bölüm değerlendirmesinden çok “Güle güle.” demek için kaleme alıyorum yazıyı.
 
Her ne kadar bir hayal dünyası sunsalar da bize, ekranda izleyiciyle buluştuğu andan itibaren yaşayan bir organizma diziler de. Bir beynin içindeki düşle doğuyor, ekiple somutlaşıyor, izleyiciyle yaşamaya başlıyor ve gün gelip ömrünü tamamlıyor.
 
Tatlı İntikam, geçmişte reddedilen bir âşığın öyküsünden çıkıp bizi günümüze getirdi. Biz, öyküye dâhil olduğumuzda üniversite yıllarının ezik Tankut’u evrim geçirmiş, şımarık Pelin’i ise hayattan okkalı bir sille yemişti.
 
Pelin’in başına gelenleri sorgulaması bir kez daha yollarını kesiştirdi Pelin ve (Artık Sinan olan) Tankut’un… Kaçınılmaz gerçekleşti ve bu defa Sinan’ın aşkı karşılık buldu. Bir romantik komedi için çok iyi bir çıkış noktası ve iyi ele alınmış bir kurgusu vardı.
 
Romantik – komedilerin tür özelliğidir. Birbirine âşık bir çift yaratırsınız, öykü boyunca çeşitli çatışmalarla bir araya gelmelerini engellersiniz ve finalinde mutlu son yaşanır. Başı ve sonu belli olduğuna göre farkı yaratacak yer, gelişmedir ve dizinin uzun ömürlü olabilmesi için orada çatışmaların hem çok güçlü hem de zengin olması gerekir. Bu da genellikle yan öykülerin ana öyküyü desteklemesiyle sağlanır.
 
Tatlı İntikam, yan öyküler ve dolayısıyla yan kahramanlar açısından da şanslı bir öyküydü. Bu şans, başlarda iyi kullanıldıysa da zaman içerisinde yeni açılımlar yapılamadı, kahramanlar güçlendirilemedi ve giderek kısırlaştı. Son beş bölüm, ana öyküyü toparlamak amacıyla yan öyküler ve kahramanlar biraz eksik bırakılınca, açık söylemek gerekirse, bir çıkmaza girildi ve öykü yavaş yavaş ömrünü tamamlamaya başladı.
 
Bana sorarsanız düzgün ve izleyeni tatmin edecek bir final için iki bölüme daha ihtiyaç vardı ama olmadı. 29 bölüm dağılan hikâyeyi bir bölümde toparlayıp sona erdirmek elbette mümkün değil. Dizinin finalsiz bitmemesi bir şans gibi görünse de izleyicinin gönlündeki gibi bir son bölüm yaşanamadı maalesef.
 
Final kararını izleyenlere duyuran kanal bakışı…
 
Ben Tatlı İntikam’da en çok sızlanıp durmak yerine hatasının diyetini ödemeyi seçen, iyi niyetli, dürüst, sevdiklerini tüm yüreğiyle kucaklayan, acıların ardından küllerinden doğmayı bilen o çok güçlü Pelin’i sevdim.
Kızına âşık, anlayışlı, sert kabuğunun altında pamuk gibi bir yürek taşıyan, sağduyulu Rıza Baba’ya vuruldum.
 
Dostluğun en büyük zenginlik olduğunu, dostlarla mutluluğun arttığını, acının azaldığını gösteren “Sista” ları ( Simay hariç) beğendim.
 
Çok incinse de affedemese de “Kardeşim.” dediği adamın ayağı taşa takıldığında yüreği kanayan Bülent’i alıp bağrıma bastım.
 
Tek ümidi olmadığı günlerde bile aşkını yüreğinde sıcacık koruyan, sevdiği kadından başkasını gözü görmeyen, şefkatli, dürüst, adaletli ve hepsinden önemlisi “şair” Sinan’a ( İlk 24 bölümde.) bayıldım.

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER