Tam
30 bölüm ve yaklaşık sekiz ay… Tatlı
İntikam ilkbaharda girdi hayatımıza, sonbaharda toparlanıp gitti… Ben de bu
defa, bölüm değerlendirmesinden çok “Güle güle.” demek için kaleme alıyorum
yazıyı.
Her
ne kadar bir hayal dünyası sunsalar da bize, ekranda izleyiciyle buluştuğu
andan itibaren yaşayan bir organizma diziler de. Bir beynin içindeki düşle
doğuyor, ekiple somutlaşıyor, izleyiciyle yaşamaya başlıyor ve gün gelip ömrünü
tamamlıyor.
Tatlı İntikam, geçmişte
reddedilen bir âşığın öyküsünden çıkıp bizi günümüze getirdi. Biz, öyküye dâhil
olduğumuzda üniversite yıllarının ezik Tankut’u evrim geçirmiş, şımarık Pelin’i
ise hayattan okkalı bir sille yemişti.
Pelin’in
başına gelenleri sorgulaması bir kez daha yollarını kesiştirdi Pelin ve (Artık
Sinan olan) Tankut’un… Kaçınılmaz gerçekleşti ve bu defa Sinan’ın aşkı karşılık
buldu. Bir romantik komedi için çok iyi bir çıkış noktası ve iyi ele alınmış
bir kurgusu vardı.
Romantik
– komedilerin tür özelliğidir. Birbirine âşık bir çift yaratırsınız, öykü
boyunca çeşitli çatışmalarla bir araya gelmelerini engellersiniz ve finalinde
mutlu son yaşanır. Başı ve sonu belli olduğuna göre farkı yaratacak yer,
gelişmedir ve dizinin uzun ömürlü olabilmesi için orada çatışmaların hem çok
güçlü hem de zengin olması gerekir. Bu da genellikle yan öykülerin ana öyküyü
desteklemesiyle sağlanır.
Tatlı İntikam, yan öyküler ve
dolayısıyla yan kahramanlar açısından da şanslı bir öyküydü. Bu şans, başlarda
iyi kullanıldıysa da zaman içerisinde yeni açılımlar yapılamadı, kahramanlar
güçlendirilemedi ve giderek kısırlaştı. Son beş bölüm, ana öyküyü toparlamak
amacıyla yan öyküler ve kahramanlar biraz eksik bırakılınca, açık söylemek
gerekirse, bir çıkmaza girildi ve öykü yavaş yavaş ömrünü tamamlamaya başladı.
Bana
sorarsanız düzgün ve izleyeni tatmin edecek bir final için iki bölüme daha
ihtiyaç vardı ama olmadı. 29 bölüm dağılan hikâyeyi bir bölümde toparlayıp sona
erdirmek elbette mümkün değil. Dizinin finalsiz bitmemesi bir şans gibi görünse
de izleyicinin gönlündeki gibi bir son bölüm yaşanamadı maalesef.

Final kararını izleyenlere duyuran kanal
bakışı…
Ben
Tatlı İntikam’da en çok sızlanıp
durmak yerine hatasının diyetini ödemeyi seçen, iyi niyetli, dürüst,
sevdiklerini tüm yüreğiyle kucaklayan, acıların ardından küllerinden doğmayı
bilen o çok güçlü Pelin’i sevdim.
Kızına
âşık, anlayışlı, sert kabuğunun altında pamuk gibi bir yürek taşıyan, sağduyulu
Rıza Baba’ya vuruldum.
Dostluğun
en büyük zenginlik olduğunu, dostlarla mutluluğun arttığını, acının azaldığını
gösteren “Sista” ları ( Simay hariç) beğendim.
Çok
incinse de affedemese de “Kardeşim.” dediği adamın ayağı taşa takıldığında
yüreği kanayan Bülent’i alıp bağrıma bastım.
Tek
ümidi olmadığı günlerde bile aşkını yüreğinde sıcacık koruyan, sevdiği kadından
başkasını gözü görmeyen, şefkatli, dürüst, adaletli ve hepsinden önemlisi
“şair” Sinan’a ( İlk 24 bölümde.) bayıldım.
Yazı devam ediyor..