Daha 17'ymiş
17 yaşındaki deli dolu İrem gerçekleri itiraf etme noktasına geldikçe önüne engeller çıktı. O engelleri tek tek aşmak istedim. Bizim İrem’in aşkı gerçek mi bilemeyiz de o yaştaki İrem bal gibi aşık oldu Yiğit’e. Heykel gibi adam diyerek bayağı bayağı da yazdı. Hafıza böyle kalırsa Deniz tümden kaybedebilir aslında. Hep İrem’den bahsediyorken (Bölüm boyunca hep İrem izlersek, napcan mecbur.) hayal sahnesi ne güzel kurgulanmış ve çekilmişti değil mi? Bayıldığım sahnelerden biri de o oldu. İşte bunlar hep Yusuf Pirhasan sahneleri, zaten Yusuf Pirhasan rejisi kalp ben.^^

Tuna ne zaman Gölge oldu, kendini ifşa etti. Patlama noktası geldi. Kötü fan örneğini gördük mesela. Oysa gerçek seven sevdiğine de, sevdiğinin sevdiğine de zarar vermez, kıyamaz ki. Dizideki Gölge fanlarına girmişken gerçekte de çok hoş fanları var. Yiğit Kirazcı’yı sevenler olarak oluşturulan “LÖ” ile başlayan sevenleri ve  Gökhan Alkan’ı sevenler olarak merakla tübm buluşmaları, kavuşmaları bekliyorlar.^^ Benim ise bu bölümde merak ettiğim buluşma Yiğit ve Tuna arasında olandı. (En sevdiğim çift: YiTu ^.^)  Tam da beklediğim gibiydi. Nasıl güzeldi, nasıl özeldi. İkisinin de ortak noktasıydı ANNE. Annesiz büyümenin ne demek olduğunu her ikisi de çok ama çok iyi biliyordu. Farklı yönlerden, başka pencerelerden. Üstelik Yiğit minik Deniz’in hayaline sarılırken, Tuna’nın eli boştu. Yetimhanenin duvarları arkadaşı olmuştu, merdivenlerin basamakları yoldaşıydı gecelerce. Ve gündüzler yalnız kaldığının resmiydi. Duygusallık ile sizi bırakıp Deniz’e gidiyorum koşa koşa.


Delirttiniz beni, siz delirttiniz.

Ah be Deniz kız. Kendi minnoşluğundan nasıl kötü hissettin de İrem’i yolladın oraya? Oysa sen herkese kafa tutmuyor muydun? Yalnızlığına alışmıştın da kalbinin olduğunu mu hatırladın? Kafamdaki çoğu soru senden ötürü. İrem’e kıyamıyorken kendi hayatına göze göre göre kıyıyorsun ya. Ah be al yanaklı şirin Deniz. Sen kendine kıyıyorsun da sevdiklerin harap oluyor sana. Yalnız oradan oraya geçerek, yaptığı hareketleriyle, o mimikler, o tavırlar ile nasıl da bir kez daha hayran kalıyorum tavrına Zeynep Çamcı.


Endamına kurban Asena'm

Go go go Go Flamingo. Ben yeni ikiliye bayıldım. Yani şimdilik geçici görev ile gelen Begüm ve Çağdaş ikilisi yıkılıyor dostum.^^ Aranılan kan bunlarmış, neredeymiş bu ikili canısı? Begüm Buket’e aşk konusunda, Neşe’ye kariyer konusunda on numara beş yıldız rakip. Çağdaş desen Cemal’in baş düşmanı, ekibin kokarcası. Belki de Çağdaş kendince haklıdır, olmaz mı?^.^ (Olabilir de olmayabilir de.) Asena’nın enerjisine bin bereket. Bir girişi var sahneye öylece bakakaldığın, oynadığı beş dakikayı beş yüz dakika yapan.

Güzeldi bölüm güzelllll. Geçen haftaki olumsuzluk gitmiş, nazar çıkmak üzere. İrem’in hafıza kayıplı halini sevdim ama çok uzatıldığından şikayetçiyim. Keşke postacı sahnesi yerine daha çok Tuna’nın Yiğit’in olduğu sahneleri görseydim diye düşledim. Şu dediğim süreler dışında da acayip akıcı geçti bölüm. Müzikler her zamanki gibi fevkaladeydi. Emeklerinize sağlık. Daha güzel bölümleri izlemeyi dilerken, artık Yiğit parçaları birleştirse diyorum. Bir kızıyorum, bir çığlık atıyorum ya. İşte bunlar hep Pazar akşamları Seviyor Sevmiyor izlemekten. (İçime nasıl işlemişse.)

Bu arada benim bu bölüme aklıma şöyle bir şey geldi. İçimdeki ses Tuna’nın yazdığı kitap çoktan bitti. Şu anda biz o kitabı okuyoruz diyor. Nereden mi çıkardım? Tuna’nın hastane odasındaki iç sesinden. Bu pencereden bakmış olan var mı? Neler düşünüyorsunuz? Yorumlarda görüşelim, konuşalım.

Sevgiler. 
Birleşsin yap boz parçalarııııııııı
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER