Bu öğrenme sürecinde de Pamir’in
hamleleri rotayı belirleyecek diye düşünüyorum. Pamir şu an Defne’den çok,
yaptıkları ve yapmadıklarıyla Ömer’e karşı oynuyor gibi, onun tetikleyici gücü.
Defne’nin aklını çelmek için kendiliğinden yaptığı herhangi bir hamle yok,
karşılıklı normal takılıyorlar ama Defne arkasını döndüğü zaman Pamir kendi
muhatabı, olayın ana öznesi Ömer’miş gibi ona gazı veriyor. Şimdilik her şeyi
keyifli bir oyun gibi algılayan Pamir’in gerçek rengini, iş ciddiyete bindiği
zaman göreceğiz. Şu an elini açık oynuyor gibi dursa da aslında hâlâ kapalı bir
kutu. İçinde ne düşündüğü veya hissettiği bir muamma. Dışarı yansıyansa;
Defne’ye karşı arkadaşça yaklaşımı ile Ömer’e karşı net ve dürüst duruşu.
Aşkla değişmek, duruşunu bozmak
konusunda söylediklerinde bir parça haklılık payı da var aslında. Ama ben, her
şeye rağmen aşkta ve savaşta her şey mübah anlayışını kabullenemiyorum. Aşk
elbette ki duruşumuzu bozar, keskin çizgilerimizi yumuşatır. Ama ben elini
kirletmeden, yalana dolana başvurmadan mücadele etmeye inanıyorum. Mesela
başkasının emeğinin üstüne oturmadan, ortada olan durumu kendi lehine
manipüle etmeden… Pamir o kitabı kendisi düşünüp, emek harcayıp alsaydı benim
gözümde esas mücadele bu olurdu. Zira aşkla duruşu bozmak, karakterini bozmak
değildir, delikanlılık iyidir.
Ayrıca Pamir’in atladığı nokta şu
ki; Ömer o kitabı, Pamir’e karşı bir hamle olsun da Defne’nin gözünde kendisi öne
çıkabilsin diye almadı, yegâne amacı Defne’yi mutlu etmekti. Pamir’in varlığı
yalnızca Ömer’in bir jest yapması için itekleyici güç oldu. Oysa Pamir durumu sadece
bir oyun olarak gördüğü için kendisine karşı geliştirilmiş bir hamle sandı ve
kendi hamlesini yaptı. Pamir’in bu pisleşmeye yönelen ataklarıyla tetiklenen
Ömer de, Defne’nin aşkını bilmesine rağmen, panikle harekete geçti ve hataya
düştü. Pamir’in kitabın üstüne yattığını öğrenince, en iyi bildiği mücadele
tekniği olan Defne’nin üstüne gitmeyi ve onun üzerindeki etkisini kullanmayı
denedi. Oysa karşılığında yeni bir güven ortamı sunmadan Defne’yi kendi aşkıyla
yüzleştirmek, tavşan kardeşi daha fazla korkutup üzmekten başka bir işe
yaramıyor.
"Kalmadı gözyaşı ağlamaya..."**
Pamir kendi içinde sırf Defne ve
Ömer bir araya gelsin diye bir misyon edinmemiştir, Ömer’i harekete geçirecek tüm hamleleri bu
uğurda yapacak kadar yüce gönüllü bir insan olduğunu da düşünmüyorum. Ki onun
çabasına da ihtiyaç yok zaten. Ömer Defne’ye yürüyeceği doğru kanalı
keşfettikten sonra gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Pamir ise hikaye
dinamiğinde Ömer doğru yolları keşfedene kadar deneyeceği yolların kapısını
açacak. Hele bir Ömer kendi oyun kurucu kimliğine dönsün, o zaman daha da
keyifli hale gelecektir bu çatışma.
Ayrıca Pamircim, sen Defne’nin fotoğrafına bakarsın
ama o, kendisini terk edip giden sevdiğine bir yıl aradan sonra ilk defa
elleriyle pazı sarar. Defne Ömer’den başkası için pazı sarmaz, Ömer de ondan
başkasının elinden pazı sarması yemez, yiyemez. Ama Defne’nin elinden olunca da
afiyetle, kendinden geçerek götürür. Çünkü o pazı sarmasını o an kıymetli ve
lezzetli hale getiren şey, özünde Defne’yi o yemeği yapmaya iten motivasyondur;
pamuk kalbinin ince düşüncesi, sevdiği adama karşı hissettiği merhamet ve her
şeye rağmen yüreğinden taşan cömert aşktır. Bu nedenle ev ahalisinin ve
Pamir’in yemesine bozulmadım, mühim olan Ömer’in o yemeğin içine katılan naif
önemsenmeyi öğrenmesi ve bunu içinde hissetmesiydi.