Aslında Defne, Ömer’e karşı
güvensizliğinin ve umutsuzluğunun ipuçlarını, masasında bulduğu “Albertine
Kayıp” kitabına yaklaşımıyla da verdi. Alan kişi konusunda kalbinin temennisinin
ve aklının gerçekçi yaklaşımının çakışmasına hiç şaşırmadım. Her şeyden önce Proust
alınmasın ama kitabı bayağı ağır bir kitap aslında. İşin komik tarafı Defne ve
Ömer açısından güzel bir anısı da yok. Başlangıçta sadece Ömer’in, dağ evinde
okuduğu bir kitaptı. Onun sevdiği her şeyi sevmek isteyen Defne de sonrasında
okudu. Ömer, birlikte oldukları dönemde Defne’nin yüzüne karşı onu Albertine’le
hiç özdeşleştirmedi. Belli ki Ömer’in yokluğunda Defne, giden Ömer’i Albertine
olarak kodlamış. Bu yüzden de ağladığını gören Pamir’e durumunu “Albertine Kayıp” olarak ifade etmişti ya. Aynı şekilde Ömer de ayrılık dönemlerinde
Defne’yi Albertine sayıp, yokluğunun hayatında yarattığı büyük boşluğu
hissetmiş. Ama birbirlerinden haberleri yok, Defne Ömer’in, Pamir’in kendisine
Albertine diye hitap etmesini kıskandığının farkında değil.
Defne, Ömer’in kitap konusundaki
özdeşleştirmesini ve emeğini bilmemesine rağmen, Pamir’in dediğinin aksine ilk
etapta kitabın Ömer’den olabileceğine ihtimal verdi, bu durum kitabın ilk baskı
olup olmadığını aramasından belliydi. Ama o ihtimale inanamadı, o ihtimale
inanıp da Ömer’in karşısına çıktığında reddedilme riskini, kitaplar sayesinde
yeniden bir yakınlık kurmayı göze alamadı. Nasıl da kararsız kaldı Ömer’e gidip
gitmemek konusunda… Kitabı Ömer’den ummasına rağmen, Pamir’den sanması o kadar
normal ve bir o kadar da can acıtıcı ki. Çünkü Ömer ne söylerse söylesin, Defne
hâlâ kendi içinde umutsuz. Dans ederlerken “Niye? Bana hediye alınamaz mı?”
deyişi aslında bu umutsuzluğunu ortaya koyuyordu. Ömer’in de bu umutsuzluğu ve
güvensizliği onarması gerekiyor işte. Artık o uğursuz kitabı benim gözümde de
kıymetli hale getiren şey; özen ve emektir. Tıpkı Defne’nin pazı sarması
yapması gibi Ömer de vaktini o kitabı bulmaya ayırdı, onu elde etmek için
kalbini ve emeğini ortaya koydu. Defne de kendisine verilen bu değeri, uğruna
Ömer’in neler neler yapabileceğini öğrendiğinde onarıma başlanacak. Karşılıklı aşkları konusunda bir
tereddütleri yok zaten. Ama güven konusunun ciddi ciddi ele alınması lazım.

Sar beni sarmala, verme başkasına.
“Sor
diyemem sana zor
Yaşayan ben, sen değil
Tercüme edemem çok zor
Alıştığını
kaybetmek nedir bilir misin
Benim seni kaybettiğim gibi sevgilim
Ama ben bilirim
Ben çektim
Kalbime gömdüm”**
Ömer, Defne’nin kendisiyle
ilgilendiğine dair gerek Şükrü Abi’den, gerek Derya’dan aldığı bilgileri
kuşanıp karşısına çıktı. Üstüne bir de kutuda saklanan tişört kozunu da
kullandı. Halbuki tüm bu üstüne gitmeler Defne’nin yarasına tuz basmaktan başka
bir şeye yaramıyor. Misal o kutu, Defne’nin bir yıldır sakladığı, içine aşkını
da, özlemini de sığdırdığı mahrem bir şey. O kutuda Ömer’in ona aldığı
hediyeleri, birlikte geçirdikleri güzel günlerin anılarını filan değil, sadece
bir daha hiç duymayacağını sandığı Ömer’in kokusunu saklamış. Ve Ömer Defne’yi
harekete geçirmek için bunu yüzüne yüzüne çarpıyor. Bu yanlış bir yol işte.
Ömer’in isteği Defne’nin üstüne giderek yarasının
yerini göstermesi. Defne gösterse, Ömer de saracak. Ama bunun için tutturduğu
yanlış yol, “Zaten avucumdasın, ben senin içini biliyorum.” rahatlığı Defne’nin
canını daha çok acıtıyor. Daha evvel de dedim, Ömer’in niyetinin Defne’yi daha
çok üzmek olmadığını, onun yarasını hafife almadığını biliyorum. Sabırsızlıkla
ve içi giderek Defnesine ulaşma çabalarını gördükçe ona sarılasım da geliyor. Kendisine
karşı kapılarını kapatmış bir Defne’ye ulaşmanın başka bir yolunu bilmediğinin
de farkındayım. Ama eskiden bu yolla ulaştığı Defne değişti. İlk dans
ettikleri partideki gibi, bir prens edasıyla kendisine doğru yürüyüp onu dansa
kaldıran Ömer’e böylesine yakın olmak onu hem eskisi gibi heyecanlandırıyor, hem
de artık canını yakıyor. O yüzden Ömer yeni yollar keşfetmeli. Ömer’in Defne’deki
acıyı hissedişini görmeyi çok seviyorum. Dolayısıyla Defne’nin o acılarını
göstermesini de hevesle bekliyorum. Ancak dediğim gibi, bunun için Ömer’in
takındığı tavır yanlış.