Etik demedim, özel eşya demedim karıştırdım, mutlu oldum. Prensipler sahiden de insanı sadece üzüyormuş.
“Bazı kapıların bize kapalı görünmesi önünde değil arkasında bulunduğumuz içindir.” diye yazmıştı Ahmet Hamdi Tanpınar “Huzur” romanında. Sen kendini dışarıda zannetsen de aslında içeride, hem de çok içeride olabilirsin. Belki de küçük bir kutunun içine saklandığın için farkında değilsindir nerede olduğunun. O kutudan çıkan tişört tam da Defne’nin, Ömer’in umurunda olmadığını zannettiği, umutsuz bir anda verilmişti ona. Ömer, onun hasta olmasını engellemek istemişti, dolayısıyla Ömer’in Defne’yi hala önemsediğinin bir ispatıydı. Bu sefer de Defne’nin onu hiç umursamadığını sandığı bir anda Ömer’in karşısına çıkıverdi. Ömer gibi Defne de o tişörtle gizlice “Evet umurumdasın.” dedi. Ömer tam o anda anladı aslında o kutunun içine hapsedildiğini, hâlâ kapının iç tarafında olduğunu. Ondan sonra da keyfine diyecek yoktu zaten.

Bir buçuk yıldır saklanan tişört sayesinde Defne’nin kendisinden vazgeçmediğini anladı. Üstüne de eski usullerle Defne’ye yürüyüp, kendisinden hâlâ etkilendiğini test edip onaylayınca Defne’nin onu sevdiğine ikna oldu. İkna olduktan sonra da bayağı bir lakaytlaştı. Depodaki tavırları için söyleyebileceğim tek şey; cıvık müdürüm affedersin! Gerçi çok komik bir cıvıktı, dolmuş durdurur gibi çaldığı ıslığa çok güldüm mesela. Aslında geçen bölümdeki ve bu bölümün başındaki Ömer ile tişörtten sonraki Ömer’in tutumu arasındaki fark, bu cıvıma hali, Ömer’in durduğu yerin bir anda değişmesinden kaynaklanıyor. Başlangıçta kendisini Defne’nin gönül kapısının önünde olduğunu zannederken, öncelikli hedefi içeri girmekti. Şimdiyse zaten içeride olduğunun farkında ve bunun rahatlığını yaşıyor. “Nerede olduğunu ikimiz de biliyoruz.” Bunu Defne’ye kabul ettirdiği an da yaralarını sarmaya başlayacak.


Tavşan kaç, koca ayı tut!

İşte o noktada biraz zorlanacağını düşünüyorum. Çünkü bu yeni durumla nasıl baş edeceğini, kendisini seven fakat aynı zamanda da son derece kırgın birinin yaralarını nasıl saracağını bilemiyor. Defne kendisi için bir daha ağlamayacağını söylediğinde veya ustasından bir yıl önce Defne’nin ne halde olduğunu öğrendiğinde, yani Defne’nin yaralarını gördüğünde eli kolu bağlanıyor, gözleri doluyor. Zira Defne’nin tüm acısını içinde hissedebiliyor. Ama devamında ne yapacak? Çünkü bu iş sadece Defne’yi gaza getirmekle, damarına basıp cesaretini sınamakla olmaz. Ömer'in amacı bu değil biliyorum ama bir yerden sonra karşı taraf hafife alındığını zannedip daha da çok öfkelenebilir.

Naçizane tavsiyem; öfke ve sertlik en işe yaramayacak yöntemdir, kullanmayın. İlk sahnede Defne’yi Pamir’in arabasından indirmeye çalışan Ömer’in hiddeti ve emir kipiyle konuşması Defne kadar beni de ürküttü açıkçası. Elbette ki Sinyor İplikçi’den fiziksel bir zorlama beklemiyorum ama o sahnedeki tavrı korkulacak cinstendi. Sevdiği kadına sahip çıkmak veya aşkını yansıtmak, benim gözümde böyle bir şey değil. Ömer “Yeniden benim Defnem olmanı istiyorum. İstediğimde sana dokunabilmeyi, sabahları kokunu içime çekebilmeyi...” dediği zaman ben Defne’nin nasıl burnunda tüttüğünü daha iyi hissediyorum.

Gelelim Sir Marden’e… İlk bölüm tanışmaydı, enerjisini sevmiştim. Geçen bölümde de benzer şekilde devam etti. Ama esas rengi bu bölüm belli oldu. Şimdilik bu renginden de rahatsız olmadım açıkçası. Ömer'in karşısındaki duruşuna tamamen mantık çerçevesinden baktığımda, sırf Ömer “Defne benim!” dediği için yoldan çekilmemesi çok normal. Bir kere şu an için ortada fiilen bitmiş bir ilişki var. Duygular baki ancak somut bir sevgililik ilişkisinden de bahsedemeyiz. Yani nişanlı biri için “Onunla bir şansım olabileceğine inanıyorum.” diyen hadsiz biri değil şimdilik Pamir. Normal şartlarda Defne’nin aklında, kalbinde ve ruhunda Ömer bitmiş olsa (Yok öyle bir şey!) ve bir şekilde Pamir’den etkilense (Asla yok öyle bir şey!), Pamir de Defne’den hoşlanıyorsa neden kendini geri çeksin ki? Ortada üç kişi var ve bunların arasından iki kişi birbirini seviyorsa üçüncü kişinin karşı çıkmasını, araya girmesini neden dinlesinler? Tabi bu durum, bir önceki cümledeki “iki kişinin” Defne ve Ömer olduğu halde de aynen geçerli.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER