Bu haftaki The Leftovers bölümü dizinin en ilgimi
çeken karakteri Nora Durst’e adanmıştı. Gone
Girl filmiyle beyazperdede de müthiş bir yükselişe geçeceğini inandığım ve
kariyerini takip etme şansına erişeceğim için çok mutlu olduğum Carrie Coon’un
ışıl ışıl parladığı bölüm, iki çocuğu ve kocası ortadan kaybolan Nora’nın ne
kadar büyük bir acıyla mücadele ettiğini gözler önüne serdi.
Kaybolanlarla
ilgili kendisinin de cevap vermek zorunda kaldığı onlarca soruyu defalarca
sormak zorunda kalan ve belki de sadistçe bir zevkle yarasının kabuk
bağlamasına asla izin vermeyen Nora günlük hayatında artık fireler vermeye
başlamıştı. Başkalarının çocuklarını seyrediyor, kocasının onu aldattığı
kadınla yüz yüze gelmekten çekinmiyor, hala iki çocuğu varmış gibi alışveriş
yapıyor, oyuncakları toplamıyor, evde çürüyen ya da bozulan ne varsa atıp
“taze” bir hayata bağlayacağı yerde yerlerine yine çürüyüp bozulacak şeyler
koyuyordu.
Hissetmek içinse
elinde ne var ne yoksa alan hayatla oyun oynuyordu. Tabancası, kurşungeçirmez
yeleği, şişme yatağı ve ona ateş etmek için büyük meblağlar ödediği hayat
kadınları ile hayata meydan okuyordu. Kendi canını alamayacak kadar korkak,
başkasının olmayan atış becerilerine bel bağlayacak kadar çaresiz. Hayat
sıkıysa onu da alsaydı… Keşke, keşke onu da alsaydı…
İki çocuğunu ve
onu aldatan kocasını kaybeden, başkalarının acısını tazeleyerek hayatını
kazanan Nora Durst’tü o. Kocasından mahkeme kararıyla boşanabilecek kadar
cesaretini toparlayabildiyse de bu kimliğini geride bırakmaya hala cesaret
edemiyordu. O soyadı bir dövme gibi bedenine hapsolmuştu ve peşini bırakmayacak
gibi duruyordu. Hissetmek için türlü şeylere başvurduğunu gördüğümüz Nora,
ancak acı hissederek hayatta olduğunu anlayan o güzel kadın mahkeme ona bu
yükten kurtulma imkanı verdiğinde bile bu fırsatı kullanamayacak bir
durumdaydı. Ama iyileşmek için gereken adımları atıyordu işte… Daha ne?
Ancak flört
ettiği adama, cevabının hayır olacağını bile bile Miami kaçamağı yapmayı teklif
etmekle olmuyordu bu iş. Daha köklü değişiklikler, daha cesur hareketler
gerekiyordu. Önce işiyle ilgili sorunları halletmeliydi ama… Sorguladığı
herkesin 121. soruya kendisi gibi “Evet,” cevabı verdiğini öğrenen Nora bunun
sebebini sorgulamalıydı.
Hayat New York’ta
bir konferansa giden Nora’ya bir sürpriz hazırlamıştı. Bir türlü kurtulamadığı
kimliğini elinden alacak, yılların Nora Durst’ü mecburen “ziyaretçi” olarak
günlerini geçirecekti. Nora Durst kartının ortadan kaybolması yetmiyormuş gibi
Kayboluş’ta yakını kaybedenlere yapıştırılan etiketten de kalmamıştı. Yıllardır
Nora’yı Nora yapan şeylerin hepsi bir anda elinden alınmıştı, tıpkı kocası ve
çocukları gibi. Konferanstaki her türlü aktiviteye katılacak, yani hayatında
hiçbir değişiklik olmayacaktı ama isimsiz, kimliksiz bir kadın olacaktı. Sadece
birkaç gün… Zararsız… İşin ilginci, biri onun yerine geçmişti. Kim bile isteye
Nora Durst gibi acınası bir varlığın yerine geçmek isterdi ki? Nora bu sorunun
cevabını arayadursun, yolu Kutsal Wayne’in yandaşı ve geçen seneki konferansta
yerin dibine soktuğu kadın ile kesişiyor, en sonunda da kendini dünyanın en
ilginç işini yapan adamın partisinde buluyordu.
İsmi elinden
alınan Nora partideki içki ve uyuşturucu sayesinde kendini de kaybediyor, uzun
zamandır ilk defa tamamen rahatlıyordu. Ta ki partiye onu getiren adamın ne iş
yaptığını öğrenene kadar… Adam, ortadan kaybolanların birebir kopyasını
yaratıyor ve bu plastik mankenleri fahiş bir fiyata geride kalanlara satıyordu.
Böyle bir şey Nora’nın aklını başından aldı. Uyandığında otel malına zarar
vermekten dolayı onu dışarı atmaya gelen güvenlik görevlileriyle karşılaştı.
Sahte Nora Durst bir şeylerin peşindeydi, ve gerçek Nora’nın imajına zarar
vermesi kabul edilemezdi. Nora’nın hayata tutunacak tek dalı bu şekilde elinden
alınamazdı. Nora hırsızla yüzleştiğinde olay üzerinde beklenmedik bir etki
bıraktı. Kimliğini çalan kişi bir geride kalandı ve Bakanlığın onlara
sordukları soruların hiçbir anlamı olmadığını, anketlerin yakıldığını, verilen
parayla da onların susturulmaya çalışıldığını iddia ediyordu. Bir geride kalan
acısına bu kadar sahip çıkıp bu kadar aşırı yöntemlere başvururken bir diğer
geride kalanın oturduğu yerden kahramanlığa soyunup kitap yazarak paraya para
dememesi Nora’ya çok ağır gelmişti. Herkesin mutlu olma hakkı olduğuna inanan
adam Nora’ya masallar anlatırken o bu sahte umuda bir saniye olsun inanmamayı
seçiyordu. Hayatında başına daha kötü bir şey gelemezdi ve ondan sonrası yoktu,
boşluktu. Mekanı terk edip kendi hayatına dönmek üzereyken yolu Wayne’in adamı
tarafından kesildi. Gerçekten böyle hissetmek istiyor muydu? O ana kadar böyle
hissetmeme şansı olduğunu düşünmemiş, başka şeyler hissedebilmek için paralar
döken Nora bu sefer de kaynaklarını iyileşmeye harcıyordu. Kutsal Wayne onun acısını
içine çekerken Nora, Nora Durst olmaktan adım adım kurtuluyordu. Bir
ziyaretçiyken kavuştuğu gülüp eğlenebilen o kadına geri dönüyordu. Artık
çocukları seyretmeyecek, kendi için alışveriş
yapacak, yıllardır değiştirmediği o kağıt havlu rulosunu değiştirecek ve
yeni bir hayata, belki de aşka yelken açacaktı.
Kişiliği değişen
Nora’nın geride kalanları sorgulama şekli de her nasılsa değişmişti. Artık 121.
soruya her seferinde “Evet,” cevabı almıyordu. “Sizce gidenler artık daha iyi
bir yerdeler mi?” Nora’nın cevabı hala aynı mıydı acaba? Ya da bu sorularla bir
cevabı olacak kadar ilgilenmiyor muydu artık?
Gerçekten böyle
hissetmek istemediğine karar vermişti Nora Durst. Ve hissetmeyecekti. Gerekirse
hiçbir şey hissetmeyecekti.