Tatlı İntikam’ın 13. Bölümde bir viraj almasını, öyle
ya da böyle bir kırılmaya tanık olmayı bekliyordum. Bölüm tanıtımları da
açıkçası beklentimi yükseltmişti. Hem Pelin & Sinan ilişkisinde hem de
Rüzgâr ve Sinan oyununda bir açılım gerekiyordu. Her ne kadar oyunla ilgili
olan önümüzdeki bölüme bırakıldıysa da gerçekten de beklenen viraj alındı.
Görsel,
dilsel ve duygusal anlamda çok hoş sahnelerle Pelin ve Sinan aşkının “adının
konması”na tanıklık ettik, birlikte.
Rıza
Bey’in dededen Sinan’la ilgili işittikleri ve Başak & Bülent ilişkisindeki
karmaşa ve Ceyda’nın Meliha’nın eviyle ilgili son oyunu, bölümün İstanbul
ayağını oluştururken Sapanca’da epeydir beklediklerimiz gerçekleşti. Pelin ve
Sinan’a gitmeden, izninizle, ben önce İstanbul’da Rıza Bey’de biraz duraklamak
istiyorum.
Kerem
Atabeyoğlu, tıpkı Ayşenil Şamlıoğlu gibi ekranlara tiyatronun kazandırdığı
isimlerden… Dizideki rolü gereği baştan beri büyük ağırlığı yoktu sahnelerde
ancak bu tarz oyuncular, sahada pek de varlığını belli etmeyen ama bulduğu ilk
fırsatta tek hareketle çok şık goller atan futbolcular gibi benim gözümde. Daha
önce Tolga’yla konuştuğu sahnede etkileyiciliği vurmuştu beni. Bu bölümde de
gerek dedeyle konuşmasında gerek evdeki düşünceli hâlinde gerekse son sahnede
çok ama çok çarpıcı bir oyunculuk izledim. Bu tip oyuncuların hem mimik ve
beden dilini kullanma hem de doğallık açısından genç isimlere çok iyi örnek
olduklarına inanıyorum. Ayrıca bir ya da birkaç sahneyle dizinin havasını
değiştirip hafif dokunuşlarla ona kalite kattıklarını düşünüyorum. Kısacası ben
bu bölüm Kerem Atabeyoğlu’na bayıldım. Yürekten tebrikler.
Yürekte
gizlenen gözlerden akıverir…
İstanbul,
her cephesiyle karışırken Sapanca’da sükûnet, huzur, heyecan ve aşk vardı.
Pelin, daha yolda giderken hepimizin duygularına tercüman olmuştu: “Bu defa
olacak!” diyorduk biz de. Bu defa eteklerdeki taşlar dökülecek. Son anda Rıza
Bey gelmeseydi gerçekten de bütün taşlar dökülecekti. Sinan, oyun oynadığını
itiraf edecek ve baştan beri bendeki “dürüst adam” yerine geri dönecekti.
Kısmet değilmiş…
Otelde
karşımıza çıkıveren Kerem’in, için için yanmakta olan ateşe benzini dökmesiyle
olaylar bir anda hız kazandı ve aşk dile geldi.
Düşündüm
de ben bu dizide en çok Pelin’in dürüstlüğünü seviyorum galiba. Hem kendine hem
Sinan’a olan dürüstlüğünü… Asla kıvırmıyor, asla bahaneler ardına gizlenmiyor,
asla yaptıklarını oyunlar ardına saklamaya çalışmıyor.
Teslim
etmesi gereken mönü dosyasını kaybetti; olduğu gibi süsleyip püslemeden
kıvırmadan itiraf etti, Sinan’a. Gelen çiçeği Sinan’dan zannedip aşağıya indi,
onu Kerem’in yanında bulan Sinan’a yine aynı açık yüreklilikle olanı anlatıp
“Sen yolladın sandım, ondan geldim.” deyiverdi. Sinan’a –çoktandır vermesi
gereken- ayardan sonra odasında ağlarken kendine dürüstçe “Onsuz olmaz!” demeyi
bildi. Sinan, Pelin’in kendisi için mücadele etmesine hayran olabilir ama ben
Pelin’in dobra ve dümdüz oluşunu seviyorum.
Sinan’ın
geçmişten gelen bir “güven sorunu” olması çok doğal ama bugünkü Pelin o sorunu
yok edebilecek tek kadın.
Ne zaman
sana baksam gözlerimde gururdan muhteşem bir anıt yükseliyor…
Pelin’in
en sonunda patlayıp Sinan’a “Geçmişte kalmak ya da bugünü yaşamak” seçimi
sunmasını özellikle çok beğendim. Evet, artık tam da bu noktada karar vermesi
gerekiyordu Sinan’ın. Geçmişte hata hem de büyük bir hata yapmış bir Pelin var,
doğru ama bugün o hatayı telafi etmek için tüm engellere rağmen çabalayan
üstelik hiç yeni hata yapmayan bir Pelin karşısındaki.
Sinan’ın
kendisiyle mücadelesinde “Bu nasıl bir şey? Bunca acıya rağmen niye sönmüyor?”
sorusuna cevap, “Kurduğum her hayalde sen vardın. Yaşadığım her acıda yanı
başımdaki omuz hep senindi.” diyerek Pelin’e yine Sinan’ın ağzından geldi. (
Bana sorarsanız tam da bu nokta, aslında Rüzgâr’ın kaybettiği yerdir. Eğer
hayatını kurtardığınız, en yakın dostu olduğunuz adam, her acısında yanı
başında sizin değil “eski” sevgilisinin omzunu hissediyorsa sizin onda hiç
şansınız yoktur. Keşke bu cümleyi duymak Rüzgâr’a nasip olsaydı )
“Herkes
ikinci bir şansı hak eder.” mottosuydu Sinan’ın ve bugün gördük ki Pelin’e
ikinci şansı vermekle kendisi için en doğruyu yapmış. “İlk ve son aşkımsın”
derken de o ikinci şansa gönderme yapıyordu. Buna cevap olarak Pelin’den gelen
“Tek aşkımsın!” ise bence çok daha anlamlı… Evet, ilk kez gerçekten âşık oldu
Pelin… Kendine “Ben hiç kimseyi bu kadar çok sevmedim” dediği gibi ilk ve tek…
Yazı devam ediyor...