Pelin’in “Tek aşkımsın!” cümlesine Sinan’ın verdiği tepkiyi çok beğendim. Furkan Andıç’ın oyunculuğunda ilk bölümlere göre olumlu bir gelişme var. Oradaki mimik doğaçlama mıydı, reji gereği miydi bilemem ama çok doğru bir dokunuştu.
Aslında uzun zamandır ha geldi ha geliyor diye beklenen öpücük ve onu hazırlayan sahneyi de çok beğendim. Aynı anda odalardan çıkan ikilinin yürüyüşünün slow motion ve bir tekrar bindirmesiyle verilmesini çok şık buldum ben.
Yerli dizilerde “öpüşme” meselesi, niyeyse, hep bir krize dönüşür. Öpüşme değil “-miş gibi” ler izleriz genellikle. Bu defa doğal bir oyunculuk ve başarılı bir çekimle çok güzel bir sahne seyrettik.
Kapı önündeki itiraf ve ertesi günkü göl kenarı sahneleri, hem oyunculuk anlamında hem de reji adına bence çok başarılı bir sekanstı. Emeği geçen herkese teşekkürler…
Bu arada Sinan’ın Pelin’e “Sen benim içimde yanan bir korsun!” repliğine de bayıldım ve onu hem bölümün en iyi repliği hem yorum başlığı yapmaya karar verdim.
Her başarılı erkeğin arkasında değil, yanı başında bir kadın vardır!
“Hak eden daima kazanır” mesajı gereği yarışmada birinciliği Kerem yerine Sinan’ın alması elbette sürpriz olmadı. Hayatta en değer verdiği şeylerden biri mesleği olan Sinan’ın, kendisini kutlamaya gelen jüri üyesine Altın Kalp’in sırrını anlatırken “Tarifini babamdan, ilhamımı sevgilimin parfümünden aldım.” diyerek o başarıda payı olan iki insanı tek cümlede anması çok hoş bir ayrıntıydı. Üstelik böylelikle hem Pelin’in onun hayatındaki yerini vurguluyor hem de ilk kez açıkça ve rahatlıkla “sevgilim” diyordu.
Bu bölüm aslında bir anlamda ilk on iki bölümün derlenip toplandığı ve yeni denizlere yelken açıldığı bölüm oldu. Geçen bölümlerde öykünün altı boş kalan kimi yerlerinin de desteklendiğini sevinerek gördüm. Meliha’nın dedikoducu anne – kızla niye ahbaplık ettiğini çözememiştim mesela. Bu bölüm oraya çok mantıklı bir dokunuş geldi.
Simay ve Hakan ikilisinin de doğru yere oturtulmasına çok sevindim. Hakan’a birkaç bölümdür bir işlev kazandırılıyordu zaten ama Simay’ın kimliğinde de değişiklik yapılmış ve onda daha bir “aklın sesi” konuşur hâle gelmiş. Üstelik evliliklerinin temelinde “sevgi” olduğu da daha keskin vurgulanmış. Sanırım giderek dizinin “doğru” çifti onlar olacak.
Başak ve Bülent çekişmesinde bu defa bütünüyle Bülent’ten yanaydı yüreğim. Hayalperest, aceleci ve kuşkucu Başak’a Bülent’in “Ben ilişki oyunlarını lisede bıraktım.” cümlesi kapak oldu diye düşünüyorum. Bülent & Başak cephesinde en azından bir süre sular durulacak gibi.
Bölüm sonunda Sinan’ın “Birbirimizden sakladığımız bir şey olmasın” girişiyle ve “benim sakladığım bir şey var” diyerek açıklamak üzere olduğu oyun, Rıza Bey’in gelişiyle yarım kaldı. Belli ki bu noktada Pelin için bir kez daha sınanma vakti geliyor.
Oyunu Pelin’e Sinan mı anlatsın yoksa Pelin babasından mı duysun, hangisi daha az incitici olur diye empati yapmaya çalıştım ama karar veremedim. İşin ilginci,
ben oyunu öğrenen Pelin’in kızmasını beklemiyorum. Öfke değil yaşayacağı his… Kırgınlık… Üstelik bana göre asıl tehlikelisi de bu. Öfke, yakar yıkar ama geçince bağışlaması kolaydır oysa kırgınlık daha hassas ve çok daha derin bir duygu…
Sinan, Pelin’e kırgınlığını yıllarca aşamadı. Pelin’in yoğun çabası olmasa aşması da mümkün değildi. Şimdi roller değişiyor. Bu kez incinecek olan Pelin… Sinan’ın geçmiş nedeniyle bu ilişkideki avantajlı taraf olma özelliği de böylelikle bitiyor. Şartlar eşitlendi.
Pelin’in gösterdiği çabayı dikkate alınca Sinan’ın bu konudaki performansını da merakla bekliyorum. Bu kez birkaç dokunaklı söz ya da şiirle halledemeyeceği kadar büyük bir sorun var karşısında.
Gelecek bölümü büyük bir merakla bekliyorum.