Ama Passionis’te karşısında Defne
varken bunları alamadım. Gökyüzü kapkara bulutlarla kaplıyken güneşi göremememe
rağmen varlığını bilmem gibi, bu hislerin olduğunu/olması gerektiğini bilmem
yetmedi bana bu aşamada. Çünkü soğutulması, avutulması gereken, örselenmiş ve
de hırpalanmış bir kalbim vardı benim.(Üstelik bana makaron bile almadılar!) Ömer’in
ustasına dediği gibi içinin yandığına, kül olduğuna ise yürekten inanıyorum
çünkü bunu gördüm. Malum, onun içi Defne’ydi ve Defne yandı, bitti, kül oldu.
Ananesine ayrıldıklarını anlattığında, damla damla akıttığı gözyaşlarında,
Ömer’in sesiyle uykudan uyanıp acı ayrılıkla yüzleştiğinde hepsini hissettim.
Onunla birlikte benim de içim yandı.
Ayrıca Ömer Defne’yi Cherie’den
Passionis’e transfer(!) etmek istediğinde tam da bu yaşanandan korkmuştum.
Cherie’deki kötücül düzeni sevmesem de Defne’nin Passionis’e geçişine, kariyeri
gene Ömer’in güdümünde kalacak düşüncesiyle pek sıcak bakmamıştım. Çünkü
araları iyiyken Defne orada “ayın elemanı”, ama sır ortaya çıktığında üstü
kolayca çiziliverecek bir çalışan olacak diye düşünüyordum. Korktuğum da başıma
geldi. Hadi istifa etti diyelim, keşke Defne bunu kendisi bizzat çok kırıldığı
için yapsaydı.(Kırılmamış gerçi!) Çünkü bana istifa sebebi, kendini geri çekip
yaralarını iyileştirme isteğinden çok, kendisini görmek istemeyeceğini
düşündüğü Ömer’in huzurunu bozmama çabasıymış gibi geldi. Ömer’in karşısındaki
ürkek ceylan halleri, o kırık duruşu benim canımı o kadar acıttı ki, kendini
bir an önce yorgun yollara vurup, yeşilliklerin arasında yeniden canlanması
için sabırsızlandım. Hatta bunu, Ömer’in onu gelip bulmasından bile daha
hevesle beklediğimi söyleyebilirim.

Dede, ben aslında yıllardır bu çirkin mobilyaları görmemek için evine gelmiyordum.
Ömer’in dedesi ile konuşmasından
sonra onun zihninde neler değişecek de kendini Manisa yollarına vuracak diye
merak ediyordum açıkçası. Bu iki durum arasında Ömer’e Defne’yi affettirecek(!)
bir bağ kurmakta zorlanmıştım. Ancak Hulusi Bey, Defne’yle ilk karşılaşmalarını
anlatarak Ömer’e başka bir Defne’yi tanıttı, yahut belki de hatırlattı. O ağır
konuşmada, iyi niyet konusu dışında Defne’ye söylediklerinin haksızlık olduğunu
dedesiyle konuşması sayesinde Ömer biraz anladı. Defne’nin her zaman
“basiretsiz” davranmadığını, kimliksiz bir duruş sergilemediğini, yeri
geldiğinde Ömer’in gıyabında onu koruduğu, “Ömer bunu yapmaz, Ömer haklı.”
diyebildiğini öğrenmek Ömer’e iyi geldi. Hulusi Bey’in “Bana kızmadan da anneni
sevebilirsin.” sözü ise bir durumda iki tarafa da hak verilebileceğini, birinin
elinden tutmanın öteki tarafa haksızlık sayılmayacağını ona gösterdi diye ummak
istiyorum. “Affetmek büyütür adamı.” dedi dedesi. Annesinin yaşadığı acıların
doğurduğu kinine tutunarak çocuk kalmakta ısrar eden Ömer’in de büyüme vakti
gelmişti belki de. “Affetmem lazım doğru, ya da unutmam… Bir şekilde halletmem
lazım bunu.” diye kendini sorguladı o noktada.
Unutmak
mı, affetmek mi? Geçmişindeki bazı yaralara noktayı koyabildikten sonra hangisi
daha kolay diye şöyle bir tarttı zihninde Ömer. “Yalnızlık eski bir ezber, ayrılık alışkanlık”** Üstüne yağan acı
tatlı anılar, tüm yaşanmışlıklar… Hadi Defne’yi unuttun diyelim ki Ömer, peki o
koskoca geçmişi nasıl sileceksin? Tam o noktada tüm romantikliğimden, yufka
yürekliliğimden nefret ederek barışmalarını istediğimi itiraf ediyorum. Resmen
Koriş bile Sinan’la Yasemin’e karşı, benim Defne ve Ömer’e karşı duruşumdan
daha dik durdu. O gözümüzde canlanan koskoca mazi beni bir yumuşattı doğrusu.
Ancak tam da bu yumuşak kıvama
gelmiş olmama rağmen, Ömer’in Defne’yi bulmasıyla yaşanan barış süreci beni
kesmedi maalesef ki. Her şeyden bağımsız olarak izlediğimde o sahnelerin
duruluğu ve sadeliği, dönme dolaba biniyormuşçasına heyecanlandırdı ve mutlu
etti beni, lakin bir önceki haftayı hatırlayınca o konuşmanın yıkıntısını
temizleyemedi. Her şeyi geçtim de, o iyi niyet suçlaması boğazımda yumru gibi
duruyor hala. Ömer iyi niyetinden şüphe etmemiş olsa tüm o barışmaları tatlı
gelebilirdi. Ama iyi niyetinden şüphe etmiş olması benim içimde bir ukde olarak
dizi sonuna kadar kalacaktır.