Aysel-Ceylan-Aysel çiftliğe gidiyoruz, gözlemeleri hazırlayın!
Bayram Bey’in en büyük motivasyonu yemek. Düşünüyorum da,
ailenin bir araya geldiği en önemli ortam da yemek sofrası. Bayram Bey’in leziz
yemekler kadar, çocuklarının, torunlarının, Hülya’nın, Süheyla Hanım’ın, hatta
Aysel-Ceylan-Aysel’in varlığıyla doyduğunu söyleyebilir miyiz? Bence
söyleyebiliriz.
Süheyla Hanım’ın Ceren’i düşünüp düşünüp ağlaması, Zeynep’in
öfkesini kızının yanında da saklamaması, Hüseyin’in arada kalan tavırları
derken, ben bu konuda daha çok konuşurum. Ceren’i anne babasından çok düşünen
Süheyla Hanım’ın güzel yüreğinden öperim. Ama Süheyla Hanım’ın Melek’e olan tavrından da
hoşlanmadığımı belirtmek isterim. Onun gibi naif bir kadın, biraz daha sakin
davranabilir.
Melek’in kurduğu yeni hayat ise hala oldukça zorlama, üzgünüm.
Melek’in arkadaşı Kemal’in Cem’le arkadaş çıkması, Hülya’nın Kaya’yla
karşılaşması, Zeynep’in konumu derken bu kısımda bir çıkış yolu göremiyorum. Bu
kadar tesadüf çok fazla değil mi? Halbuki Melek’in hikayedeki varlığı bence en
kilit noktalardan biri.
Tayanç Ayaydın rocks!
Melek ve Hüseyin sahnesinde ise uzun zaman sonra ilk kez iyi
hissettim. Yüzük ayrıntısı çok güzeldi, Hüseyin’in vücut dili şahaneydi. Tayanç
Ayaydın, çok çok güzel bir karakter çıkarıyor. Melek ve Hüseyin zorlu yollar
aşıp bu noktaya geldiyse, bu noktadan sonra biraz ilerlesin istiyorum. Böyle
iki arada bir derede kaldıklarında daha büyük bir tıkanma yaşanıyor diye
düşünüyorum. Fakat Melek’in çevresinde kurulan hikayenin biraz toparlanmaya
ihtiyacı var.
Finale doğru yürürken çiftlik evine uzandığımızda ise neden
Hayat Şarkısı izlemeyi bu kadar sevdiğimi bir kez daha anladım. Temelinde böylesine zorlu
bir hikayeyi böylesine içten ve naif bir şekilde aktarmak… İçimden “Çok
güzelsiniz!” diye tempo tutmak geliyor.
Ooo yaz planları da konuşulmaya başlandı. ^_^
Hülya’ya yapılan doğum günü sürprizi, çok tatlı ayrıntılarla örülüydü. Ceren’in kopardığı çiçek, Bayram Bey’in hediye ettiği altını (Burada ciddi bir
kahkaha attım.), Hülya'nın gözlerini kapatıp -bence- Kerim’i dilerken Kerim’in
çıkagelmesi, her şey çok güzeldi. Ve o evde huzurun resmini çizdiler bize.
Hülya artık bir resmin içinde, ne mutlu bize!
Bir de Hülya’nın çocukluğuna uzandığımızda karşılaştığımız o
ince doğum günü detayı kalbimi yaktı geçti. Çok güzel bir çocuksun be Hülya,
çok! Sen “Korkma!” olur mu? Sen düşersen de ben seni tutarım…
Dik durmak istiyorsan Nurgül'e kulak ver Filiz, Nurgül'ün sözünden dışarı çıkma.
Ne diyordum? Hülya’nın içinde bulunduğu mutlu resim. O mutlu
resim bozulmasın istesem de, bu konuda yapacak bir şey yok. Filiz sayesinde biraz sınanacaklar. Bölümün
finalinde Hülya’nın canını Mehmet’i Filiz’in kucağında görmesi kadar, Kerim’in
Filiz ve Mehmet’e olan bakışları da acıttı. Kalbinde filizlenmiş olan “Kerim,
Mehmet’i Filiz’e verir mi?” korkusu o son bakışla kök saldı. Kerim o kökleri
nasıl söküp atacak göreceğiz ama fragmanda da gördüğümüz gibi gelecek hafta ortalığın daha da karışacağı da aşikar.
Sözün özü yine çok güzel bir bölüm izledik. Emeği geçen
herkesin emeklerine sağlık, nicelerine…
Siz, 17. bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz?