Artık o avuçlarda Nihan’ın
boynundan sökülüp alınan acı bir hatıra var. Emir’le verilen onca görüntüyü, o
umut dolu günlerin hatırası olan kolyenin varlığı sıfırlıyordu zaten. Aşklarının
sembolü olarak seçtikleri sonsuzluk işareti bir türlü uğur getirmedi nedense.
Belki de o kadar uzun vadeli hayaller kurmamak, derin sözler vermemek lazım bir
süre. Sonsuzluğun içini dolduramıyorsak henüz, bir süre oluruna bırakalım. Elimde tam size
uygun 2+1, kombili, metrobüse 5 dakika yürüme mesafesinde bir daire var,
şimdilik onu versek?
Eskiden bölüm içindeki
şaşırmalarım daha çok kurguya dair olurdu. Ancak Kemal’in, Emir’in, hatta yeri
geldiğinde Tufan’ın, akıl dolu hamleleri ve kurdukları tuzakların yerini,
karakterlerin kendilerinden beklenmeyecek ama şaşırtmaktan ziyade bir parça
hayal kırıklığına uğratan davranışları aldı. Nihan 2 bölüm önce bu kategoride
başı çekti ve bu hafta teyzesini de yanına aldı.
Leyla, Kemal’e kalbini başka
olasılıklara açmasını tavsiye ederek beni ilk defa hayal kırıklığına uğrattı. Kemal
başka olasılıklara kalbini açamaz ki, o kapı çoktan mühürlendi. Mühür bozmak da
suçtur. Ama aklını açar belki zamanla. Yine de bunu hatırlatan Leyla
olmamalıydı. Kemal’e, umutsuz bir aşkın peşinden koşmayı ısrarla tavsiye
etmemesini anlayabilirim de, bu başka ihtimalleri, üstelik de bu kadar kısa
zamanda, hatırlatması Leyla’ya uymadı bence. Onun yerine Fehime Hanım’ın “helal
edilmeyen süt/analık hakkı” kartını kullanmasını beklerdim. Leyla’nın Nihan’a böyle
“sert” davranmasını beklemiyordum. Yeğeni olduğu için kayırsın demiyorum ama,
hareketlerinin altındaki nedenleri de bildiği için, biraz daha anlayışlı
davranacağını düşünüyordum.
Benim spor salonuna üyeliğim var Asu, belediyenin spor aletlerinde çalışamam.
Asu’nun “Beni kullan.” diye
Kemal’e açık çek vermesine ise şaşırdım. Daha doğrusu bunu Nihan’ın canını
acıtmak için değil, Nihan Kemal’e dönsün diye yapmayı teklif etmesini tuhaf
buldum. Çünkü biz Asu’yu daha çok, istediği olsun diye tepinen, ağlayan küçük
bir kız çocuğu olarak izlemiştik. Kemal ısrarla Nihan’ı sevdiğini, ondan
başkasıyla mutlu olamayacağını söylerken ağlayıp zırlayan, “Kemal’i isterim!”
diye tutturan kendisi değilmiş gibi, şimdi bu umudunu kaybetmiş Kemal’in ruh
halinden faydalanmak tam onun kalemi bir işti. Kaçıp gitmişlerken peşini
bırakmasını anlıyorum da hazır geri dönmüşken bu durumu lehine çevirmek için
hiç mi bir atak yapmayacak yani? Onun aşkı da mı böyle cömertmiş? Bu teklifin amacı Emir’e acı çektirmek olsaydı, bence karakterin bugüne kadar yaptıklarıyla daha uyumlu olurdu.
Neyse ki bir bölüme bu kadar
şok(!) fazla diye düşünen Vildan beni şaşırtmadı. Her daim aynı hırsla aynı
doğrultuda ilerliyor. Vildan’ın “düzen devam etsin” diye, yeniden kurulan Emir
diktatörlüğünün şakşakçılığını yapması çok bilindik bir durum. İlk defa Önder
ile aynı fikirdeyim sanırım. Başlayacağım Sezin ailesinin devam etmesi gereken
istikrarına Vildan! Verelim mi dört yüzü, bu işi huzur içinde çözelim mi?
Bir de Emir’in bile dillendirdiği
bu başa sarma durumunu çözsek? Sarmasak, aksine ilerlesek? “Bu bölüm ne
yaşadık, bu karmakarışık hayatlarda ne aşama kaydettik?” diye sorsanız buna
verecek bir cevabım yok maalesef ki. Böyle geçiş bölümleri olur arada elbette
ama tam olarak nereye geçiyoruz ve bu geçiş ne kadar sürecek onu kestiremiyorum
işte. İkinci köprüden mi geçsek acaba? Belki orada trafik daha açıktır…