Kambersiz düğün olmaz
Bu ikiliyi yine o camın önünde sigara paylaşırken görmek paha biçilemez... ne yazık ki bu tablonun bozulması çok uzun sürmedi. Yine bütün hayatlarına burnunu sokacak o Yates denen hırsız yazar. Geri gelmese olmazdı, eksik kalırdı. Anlamadım ki, dizinin yapımcılarının borcu falan mı var bu adama?

House of Cards’ın bu sezonki sekizinci bölümü hiç beklemediğim, hiç özlemediğim, hiç de beğenmediğim bir şekilde üçüncü sezonu rezil eden baş aktörlerden Thomas Yates ile açıldı. Yine kurtulamadık bu tipten, yine geldi baygın gözlerini, mıy mıy sesini sevdiğim.

Frank’a zarar vermek için her fırsatı değerlendirmeye çalışan Will Conway bu sefer de geçen sezon “size kitap yazacağım,” diye ortalıklarda dolanıp her seferinde “daha bitmedi”, “ama konu değişti,” gibi bahanelerle teslimi erteleyen, kitabın son teslim tarihinde bırakın kitabı, sadece ilk bölümü teslim eden hain Yates’te bulmuş çareyi. Amerika’nın sağ kanadını oluşturan Cumhuriyetçilerin adayı Will Conway’in düşünce biçimine bu şekilde bir bakış, iktidar uğruna yapılabileceklere ışık tutuyor. Komünist olduğunu ima eden Yates’e, “ne olacak canım, sen kendine yardım et, arada biraz da biz faydalansak ne kaybedersin?” diyor adam. Demek ki ezkaza iktidara gelse rüşvet müşvet umursamayıp, halka hizmet ayağına cebine indirecek milyonları. Meydanlarda kendini 9 Eylül’den sonra orduya katılmış bir halk kahramanı diye satıyor ama ilk fırsatta cukka.

Hayat (Frank?) ne kadar acımasız. Bir gün başkan yardımcılığı için el sıkışıyorsun, ikinci gün bir bakmışsın o koltuk ayağının altından kayıp gitmiş.

Tabii hasta ruh Yates durur mu, bunu hemen koz olarak kullanmaya karar vermiş. Sırf kıytırık, beş para etmez kitabına son yazabilmek için Beyaz Saray’a ve Underwood’ların hayatına geri dönüş bileti olarak kullanmış. İşin en sinir bozucu kısmı ise Conway’ların sürekli özel hayatlarıyla gündemde olmaları ve Underwood’ların bunun altında kalmamak için hareket etmek zorunda olmaları oldu. Neymiş efendim, Yates bunları çok iyi anlıyormuş da, konuşmalarını yazsınmış. O kılkuyruktan gelecek yardım Allah’tan gelsin yahu.

Bu arada yine bölüm boyunca Frank ve Claire’nin el ele inci gibi işlediği planları keyifle izledik. Gazeteci Kate’ye bile gözdağı vermek için için toplantı odasının kapısını açık bırakmayı hesaplamışlar. Küçük hesaplar yapanlar asla başarılı olamazlar. Ama başarı bu tarz ince hesapların bileşimidir.

Bu arada Frank geçen yazımda bahsettiğim NSA korkusunu yenmiş olacak ki, çıplak çıplak garip danslar yapan deli veri mühendisi adam çalışmaya başlamış; yüzbinlerce telefon numarası ortaya çıkmış.

Canim Meechum’un el izini dahi silmişler. Koskoca Frank’ın burnunun önünde ondan habersiz nasıl iş yapıyorlar, ne cür’etle böyle bir şeye kalkışıyorlar, belli değil.

Frank’ı kurtarmak için ateşin önüne atlayıp öldürülen Edward Meechum’a bölümde sık sık yer verilmesi oldukça hoşuma gitti. Gerçekten de çok sadık, çok düzgün, adam gibi adam tanımının yaşayan son temsilcisi gibi biriydi. Hâl böyleyken onun adını ve anısını pazarlık konusu yapmak Underwood’lara pek yakışmadı. Gerçi siyaset, insanın çıkarına uygun olanı yapmasının yakışmasıdır ama…

Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER