Game of Thrones:
Tek ve büyükçe bir mumun aydınlattığı kalın masif ahşaptan masanın başındaki oyun kurucunun etrafında on bir kişi birden hevesli şekilde toplanmışlardı. Oyun yöneticisinin kitaplarını ve zarlarını çantasından çıkarmasını beklediler bir süre. Yaşlı oyun yöneticisi masadakileri teker teker süzerek, elindeki kitapları düzenli şekilde masaya yığdı, zarlarını kutusundan çıkararak yavaşça önüne dizdi ve gruba döndü.
 
‘Hepiniz nerede kaldığınızı tam olarak hatırlıyorsunuzdur umarım! Üstelik gördüğünüz gibi sanırım aranıza yeni bir karakter de katılıyor bundan sonraki oyunlarımızda’.
 
Gruptan o anda çıt çıkmadı, herkes buz kesmişti, oyunu beş yıldır sürdürüyorlardı fakat en son dokuz ay önce toplanmışlardı. Bu son dokuz ayda gerçek hayatlarında kimi yeni bir sayfa açmış ve yeni bir işe girmiş, kimi işinden kovulmuş, kimi evlenmiş, kimisi de boşanmıştı. Oyun, onları gerçek hayatlarından bir süreliğine alıkoyan, kendilerini gündeliğin zoraki keşmekeşi içinden sıyırıp bir süreliğine de olsa önemli hissetmelerine sebep olan en büyük eğlenceleriydi. Yine de dokuz ay önceki son oyunlarında yaşadıklarını hiçbiri detaylı olarak hatırlamıyordu, hepsi utanç içinde başını öne eğdi.
 
‘Hiç biriniz mi hatırlamıyorsunuz neler yaptığınızı? Birazcık bile mi? Karakterlerinizi hatırlıyor musunuz bari?’ diyerek kızdı topluluğa huysuz Dungeon Master*.
 
‘Sanırım, doğudaki büyük bir şehirde yönetici olarak bulunuyordum’, diye cılız bir ses çıktı masadan. ‘Cüce erkektim, bir cüce için fazla akıllıydım ve çokça kitap okurdum, hatta doğuya da kral-eli babamı öldürdüğüm için kaçmıştım. Bir de ejderhalara hayranım’.
 
‘Ben güneyde Dorne’dan kızımı geri getirmek üzere yola çıkmıştım, ama dönerken kızım teknede öldü, zehirlendi sanırım ama nasıl zehirlendiğini hatırlamıyorum’.
 
‘Senin kızın Dorne prensinin oğlu Tristan ile nişanlıydı, ama güneyde birbiriyle çekişen çok karakter var, kızını prensin ölen kardeşinin dul eşi zehirledi, bir nevi şeytan öpücüğüydü... üzgünüm’ dedi oyun kurucu.
 
Genç şövalye sağ elini öfkeyle masaya vurduğunda masa metalden elin ağırlığına dayanamayarak hafifçe ezildi. ‘Hatırladım! Elimi kuzeyde kaybetmiştim, ben kralın koruyucusu bir şövalyeydim, lakabım da Kralkatili idi!’
 
Ben kuzeyde duvar dibinin komutanıydım! Kuzeyin varislerinden biriyim, savaş lorduyum’ dedi siyahlar içindeki kıvırcık saçlı erkek.
 
‘Sen öldün Jon Snow! Seni masamda görmek istemiyorum! Oyunla ilgileneceğine devamlı lak lak edip etrafındaki kızların peşinde koşuyordun macera sırasında!’ diye kestirip attı yönetici, sinirlenmişti.
 
‘Ama, ben ölemem, ben ölürsem oyun biter, kuzey biter, ben hani Ryanna ile...’
 
‘Uzatma! Sen alt tarafı bir piçtin, şimdi de bir hiçsin!’ diyerek konuyu kapattı yönetici, sonra yanında oturan kırmızılı kadına dönerek sordu,
 
‘Ya sen Melissandra! Sen neler hatırlıyorsun geçen oyundan?’
 
‘Ben kırmızılı kadınım, gencim güzelim ve seksiyim, ateşin rahibesiyim. Ben Jon’u çok sevmiştim, onu canlandırmalıyım. Canlandıramaz mıyım? Lütfen deneyeyim, onun ölmesini istemiyorum, yalnız ve yorgun kaldım!’
 
Yönetici zarlarından yirmi yüzlü olanı eline alarak masanın ortasına fırlattı, kendi etrafında dönen zar durduğunda üzerindeki sayı on biri gösteriyordu.
 
‘Beceremedin, büyün başarısız oldu, tek başınasın kuzey duvarında, etrafında amacına uymayan yüzlerce erkekle birlikte kalakaldın’ dedi Leydi Melissandra’ya.
 
‘Ben de kuzeydeydim, Theon’la birlikte Boltonlar’dan, kaçıyorduk, kalenin surlarından aşağıya atlamıştık en son, acaba sağ kaldık mı?’ diye saf saf sordu Sansa Stark.
 
Yönetici bir yirmilik zar daha attı, ve gülümseyerek genç kıza baktı, ‘Şanslısın, onyedi geldi, kaleden sağ kurtuldunuz ama peşinizde köpekli atlı muhafızlar var, sizi takip ediyorlar, hatta oldukça yakınızdalar, seslerini duyabiliyorsunuz, ne yapıyorsunuz?’
 
‘Sesleri ben de duyabiliyor muyum acaba? Duyabiliyorsam yardıma yetişmeye çalışacağım, hatırladığım kadarıyla bu kalenin yakınındaydım, hatta ordusunu kaybeden Stanis’in tek kılıç darbesiyle kafasını kesmiştim’ diye öne atıldı zırhlar içindeki kadın.
 
Yönetici altı yüzlü zar attı ve sonucuna bakarak kadına döndü. ‘Evet Leydi Brienne, köpek seslerini ve atlıları duyuyorsunuz, izlerini karda takip etmeniz çok kolay. Peşlerinden gidiyor musunuz?’
 
‘Evet, onları Podrick’le birlikte onları takip ediyorum, ve elimden geleni yapmaya ant içiyorum’.



Yazı devam ediyor..

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER