Miloş’un durumu pek parlak değil. Mustafa’nın yaralamasından sonra ahıra kadar düştü. Bizim uyanık geçinen saf insanımız üç kuruş için neler yaptı da sonunda yine kafaya kurşunu yedi. Esasen Yüce Efendi’nin adamları neden öldürdüğünü anlayamadım. Yanında parası mı yoktu da öldürdü yani? Yüce Efendi bu bölüm bir garipti zaten.
Türk gibi başla Alman gibi geri bas demişler. Padişah Almanlardan imzalı mühürlü belge istiyor ama nafile… Nafile dediğime bakmayın arkadaşlar siz her işinizde mutlaka kağıt alın. Padişah elinden geleni yaptı ama sonuçta gücü sınırlı kalıyor. Aslında Kraliçe “üçlü konferans derken bizi de çağıracaklarını sanmıştım. Her şey Rus temsilci yüzünden oluyor. Hep o geriyor ortamı. Konferanstan bir şey çıkmadı ama Para konuştu bir kere, o savaş çıkacak...
Süreyya'nın ölüm haberini aldığı anı da görseydik keşke...
Bir ay sonra...
Akbar’ın planı son derece basit… Padişah’ı havaya uçuracak. Son ana dek de muazzam uygulandı ama öldürmeyen Allah öldürmüyor işte… “Allah oyun bozanların en hayırlısıdır” diye buraya defalarca yazdık. Zaten son şansı kalanın pek şansı kalmamıştır. Hemen satışı yedi. Hey gidinin koca Edmund Sultan’ı... Bu arada Akbar’a son görevini iletenlerden birini daha Sultan’ın yanında gördüm. Yanılıyor muyum?
Vallahi Padişah hepimizi muazzam teselli etti. Gücümüzü Anadolu’dan alıyormuşuz. Sorması ayıp devlet içindeki kilit noktalarda bulunanların kaçı Anadolu kökenliydi acaba? Pardon, başta da dedik sorması ayıp… Zira Sultan’ımız bir şekilde çevresini ve ülkesini ayakta tutmak zorunda. Nitekim tarih de gösteriyor ki bunu başarıyor. Şu Rus savaşını böylece atlatacağımız için açıkçası çok memnunum. O üzüntüye mecalim yok.
Kötülerin kocaman gülümsemesini çaldıkları güzel kadın. Sana da elveda.
Miloş’u bu halde görebileceğimi hiç tahmin etmezdim. Teşkilatı gitmiş, gücü bitmiş… Üzülen var mı? Yok! Zira hala ideallerden, zaaflardan ve hedeflerden bahsediyor. Bırak artık yahu… Madem herkesi öldürebilecek kudretin vardı bir senedir ne diye oyalanıyorsun? Gücü kadınlara yetti. Tıpkı Süreyya - Ali meselesindeki gibi Feriha Nur’un ölümünde de Farah’a üzüldüm. Yüce Efendi’ye bu kadar kötülük yetti mi? Yetmedi.. Gitti Farah’ı da vurdu. Sezon finalinde son anlar hariç hep kadınlar öldü. Öyle ki hangisine üzüleceğimi bilemediğimden bir müddet sonra sadece izlemeye başladım.
Farah mesela.. Sırtından vuruldu, düştü ve öldü. Mustafa’nın göz yaşları anlamını yitirdi zira o kadar çok ölüm var ki ne hissedeceğini bilemiyorsun. Hiçbir suçu olmayan Dadı'yı ve sonradan öğrendik ki Ali’nin yavrusunu da öldürmüş. İşte o an bir “lannnn” oturdu ciğerime. Diğer acılardan farklıydı. Bebekten ne istedin be adam?! Miloş gider ayak kendinden iyice nefret ettirdi. Helal olsun. İçimizi soğutan tek ölüm gardiyan’ın infazıydı. Hem güldürdü hem nefes aldırdı. Cem Uçan twitter’de “gardiyan benimmm” demişti ama hakkı olana nasip oldu. Böylesi daha güzeldi.
Herkes hanımını gömdü mü beyler?..
Onbeş gün sonra...
Akbar ve Miloş artık elimizde. Fakat çok ağır bedel ödedik. Tüm kadınlarımızı kaybettik. Bu arada Sultan’ın ısrarla savaşa girmek istememesinin sebebini de kurşuna dizme esnasında anlamış olduk. Nerden baksan 10 asker var ama kurşunların anca yarısı isabet etti. Finalin böyle şekillenmesinde gelecek sezonun hikayesinin büyük etkisi olduğu açık. Zira Mustafa ve Ali dahi savaşa gittiler ki dönerler mi bilinmez. Keza Yüce Efendi’den dahi emin değiliz. Fakat tırnak içinde müjdeli bir haberimiz de var. Theodore Herzl geliyor. Abdülhamidle bol bol hikayeleri vardır. Bu hamleye bayıldım doğrusu. Bin Yılın Şafağında’ya veda ederken içim buruk ama Abdülhamid dönemi için de bir o kadar heyecanlıyım. Uzun bir beş ay olacak. Çok uzun…