Defne’yi
anlamadığım ise düşünülmesin; çünkü aynı kanıda – veya aynı yapıda - olmamak
anlamamak değildir. Ömer’i kıskanan Defne benim için aksine çok anlaşılır;
çünkü bazımız sevdiği insanın bugününü değil dününü bile kıskanmayı kapsayacak
kadar büyük büyük yaşar sevmeyi. Defne’nin sevgisi böyle işte: Çok dolu, çok
büyük. Ve bu sevgiyi Ömer için çok güzel yapan da tam olarak bu – bu deli deli
seven kadını aşkına ikna edememek Ömer’i de bir yandan deli etse de.
Defne’nin bütün
kıskançlıklarını ve kırgınlıklarını anlıyorum, ki anladığım şeyi gidip Defne’ye
söylesem bana vereceği ilk tepki “hayır canım ne alaka?” olur kuvvetle
muhtemel: Ömer’in “sen olmasaydın” yapacağını söylediği şey değil, “sen olduktan
sonra” yapacağından korktuğun şey seni delirtiyor Defne. Ömer’de “ben
olmasaydım Fikret’le olur muydun?”un cevabını değil, “bir gün ben olmazsam
Fikret’le olurmusun?”un cevabını arıyorsun. Kafanda gelecek zaman kipiyle
kurduğun soruyu, ona geçmiş zaman kipiyle soruyorsun, ve Defne’ler ve
Ömer’lerin kuşak çatışması işte bu şekilde başlıyor.
Kaybetme
korkusunun bir başka türü de bu işte. Ömer’e “bütün bildiklerini sarsacak kadar
büyük sırr”ı duymamayı seçtirip, onun varlığını içinde erittiren kaybetme korkusu;
Defne’ye de bütün bildiklerini durmadan sorgulatır hale geliyor. Ömer’in
sevgisini bilmediğini düşünmüyorum Defne’nin. Sadece bunu ekran başında
görebilenlerimiz kadar net göremiyor; çünkü gözlerinin önünde bu korkunun
indirdiği daimi bir sis perdesi var. Korkunun ecele faydası yoktur ama. Korktuğunuz
şeyi karşınızdakinin boğazına ittirmeye çalışmanın ise hiç yoktur. Ama büyük
büyük, dolu dolu, deli deli sevdiğinizde bunu yaparsınız. Ateşe doğru uçan kuş
misali.
Dişi kuş. Yazının
başlığı. Ama yazıyı anlatmıyor, neden diyeceksiniz. Çünkü anlamamayı anlatıyor,
anlatabildiyse. Çünkü bazen, en çok anlamamayı anlamak gerekir.
Kısa kısa...
● Düğünden
yeterince şüphelendik. Mesajı aldık yani. En az iki damadın olduğununa, kadın
kadronun yarısının da gelin çıkabileceğine dair nifak tohumları içimizde
yeşeriyor. Korkarım düğün günü ne giydiğini merak edeceğimiz bir Allah’ın kulu
kalmayacak ki bu, düğünler için bu çok mühim bir gıybet mevzuudur. Malzemeyi
önden yemekten mütevellit azıcık üzgünüm sanırım matmazel.
● Bir sosyal
sorumluluk kampanyası olan defilenin after-party’sinden biraz daha “ağır” bir
hava beklerdim ama aşağıdaki türden fotoğraflardan oluştuğunu düşündüğüm “basın
çıkışı” sizi PR açısından memnun ediyorsa, siz bilirsiniz Passionis. Partinin tek
“ağır” unsuru; kulaklarına “Ömer İplikçi nişanlanıyor” haberi fısıldandığı an,
kameralardan kaçıp üç metre ötede gizemli bir kadına sarılan Ömer İplikçi’yi
takip edemeyen magazinciler oldu. Öyle bir ağırlık yani, siz düşünün!

Yazı devam ediyor...