Kaç kere yazınca
kotası doluyor bilemiyorum; ama bir kez daha Kiralık Aşk geri döndü yazsam çok
olmaz herhalde? Hem de bu kez en çok o döndü, döne döne döndü! Bahar mı? Check.
Gevşeyen gönül yayları? Check? “Cat fight”ın her türlüsü? Check. Dişi ve erkek
içgüdüselliğinde Allahüekber dağları seviyesi? Check. Uçurumun kenarında kontrol
edemeyeceğin kadar hızlı giden vasıtanın içinde hop oturup hop kalkmak? Check.
Sizi bilmem ama,
nazarımda her türlü maşallahı hak eden 41. Bölüm bende, belki ilk 10-15
bölümünün bizde uyandırdığı tüm duyguların dozajlarının da arttırılarak sıkıştırıldığı bir efervesan tablet etkisi
yarattı. Böyle çilek aromalısından filan. Midem köpük köpük. Uykumun ortasında
tepemden aşağı bir kova buzlu su dökülmüşçesine cin gibiyim. Aklım “biraz devir
düşür” komutunu dinlemiyor.
Bundan mütevellit
freni patlak Kiralık Aşk aracımız bugün express seferde sevgili Kiralıkçılar. Koriş’in
metrobüsünden bile çok uğrayacak durağı var zira. Maşallah her durağın da
ışığını yakmışsınız. Hemen yola koyulmak lazım madem.
● Kuyruklu
gelinliğiyle kendini odalardan odalara atmaya doyamayan gelin yapmışlar olmuş.
Ve belli ki, herkeslerin bir el atıp çözmesi gereken bir derdi var. Hmm...
belki bir kuyruklu yalan? (Not 1: O gelinliği sahiden sen seçtiysen sana koca
bir alkış Nihan. Not 2: Her bölüm paralelde How I Met Your Mother stili “düğün
günü” akışı? Ben varım^^)
● Omletini
yiyemeyen Defne hanımlar out çünkü omletini yiyemeyen Ömer beyler in? Alırız
bir dal! Hatta ekstralar’da “sabah munzurlukları vol.2” olarak
adlandırabileceğinizi düşündüğüm o kahvaltı serisini komple alırız, hiç şikayet
etmeyiz. Menü çok güzelmiş zira. Naz var, âşık var. Usanma yok ama utanma var.
Evet usanma yok. Defne...? Sana diyorum. Yandın diyorum.
● Kürek, basket,
koşu zaten tamamdı; erkeklerin favori sporlardan olan utanan dişiyi daha da
utandırma sporunda da master seviyesinde olduğunu gördük Ömer, tebriks. Ayrıca
bu bölüm daha bir güzel olan Defne’nin yanına bu bölüm daha da bir hülyalı olan
ses tonun, “Çok fena yoldan çıkardın beni Defneeeaa” demelerin çok yakışmış. Bu
arada “keyiflenince hınzır bir bakış atıp domates, zeytin, çilek artık ne
bulduysa ağzına atan Ömer”i gördünüz mü? O bir ritüel çünkü, görün ^^
● E Koriş bu, her
şeyi ister. Önce yapraklarını hemen döküveren kiraz çiçeklerinden buyurur,
serin bir esintiyle yapraklarını titretecekmiş. Hmm. Bana kiraz yanaklı biriyle
serin serin esen başka birini hatırlattı sanki... Sonra leylakların yerine
tekrar karanfillerde karar kılar. Fakir çiçeğiymiş ama hiç de bile! Koriş
bilir: Karanfil temizliğin, saflığın çiçeği. Eh, bence biz de biliriz onu. Ömer
de bilir. Di mi Ömer?
● İnsanın alacası
içinde çok fazla duramıyormuş zaar, İso haklı. Fikret belki bugün Ömer’e
Defne’nin sırrını söylemez; ama “tesadüf eseri ona çok kritik bir anında yardım
eden tanıdığı”ndan öte hiç de bir şeyi olmadığı adama, onu inatla sadece
teşekkür etmek için bulmak istediğini söylemesine rağmen “şimdi ne olucaz?”
demesini bilir. Elinin körü Fikret. Bu sorunun doğru cevabı bu. Ömer salon beyefendisi
olduğundan kibarlaştırdı tabii ama ben salon hanfendiliğimden çıkiciğim
müsaadenle!
● Buraya mecburi şu
not gelecek: Aşık gibi baktığı için kitleler nezdinde cehennemin dibini
sıyırmalara doyamayan Ömer İplikçi’yi “şaşkın ama mutlu değil”, “etkilenmiş ama
Fikret’ten değil”, “minnetkâr ama hayran değil” oynamak zordu. Bariz biçimde
annesinin ölümünün travmasını hala atlatamadığını o kavak ormanında anlamış
olmamız icap eden bir adam Ömer; ve bugün de bir kez daha annesinin ölümünün
anısının ağırlığı altında kaldığını izledik. Rolün ise altında kalmadı. Bu
sebeple bir alkış!
