Diğer bir ayak da, "Şehzade Osman-Şehzade Mehmet- Kösem Sultan" üzerine kurulan bir üçgenimsi hikaye idi. En az Şehzade Mustafa kadar özgün olan bir öyküyü izleyeceğiz. Gerektiğinde öz evlatlarını bile kurban veren sultanların mücadelelerini seyrettik, acıları tattık. Ancak öz evlatlara dahi bir hain gözüyle bakıldığı o karanlık dönemde, bir sultanın öz evlatları gibi bakıp büyüttüğü şehzadenin dışlanışını, ötekileştirilişini izlemedik. Nasıl ki Şehzade Mustafa gibi deli bir şehzadenin ıstıraplarını ilk kez izliyorsak, üvey şehzadesi ile öz evlatları arasında tercihe mecbur kalan bir "anne"nin seçimini ve sonuçlarını da ilk kez izleyeceğiz. Çok heyecanlı günler bekliyor bizi...

Gelelim şehzadelere: Şehzade Osman tıpkı tarihteki karakterine uygun, çabucak düşünmeden kararlar alan ve ileriyi hesaplamadan hareket eden matrak, biraz esprili ama kardeşi Mehmed’in laflarına cevap vermeyecek kadar da sakin biri. Taner Ölmez yaşına rağmen o gencecik, tazecik havayı başarıyla vermiş ve kendisinden yedi yaş küçük babasının yanında gerçekten de ufak oğlu gibi durmayı başarmış.

Şehzade Mehmed ise ağabeyini ötekileştiren ve biraz kıskanç bir tip. Her fırsatta Osman’ın meşrutiyetini vurgulayan ve kendinden büyük olmasına rağmen ona hudutlarını bildirip kendini veliahtlaştıran bir karakter. Haliyle iki şehzadenin tartışması ve ileride doğacak kavgaları da izlemesi keyifli olacak. Zira ikisinin de validesi aynı, ama ikisinin de validesi bir o kadar farklı...

Dilruba Sultan, çocukluk zamanındaki karakterinin izlerini taşıyor ama biraz dinginleşip sakinleşmiş, gözlerindeki cevheri, tutkuyu kısmış gibi. Evliliğin o dönemde bir “aşk” için yapılmaması gerektiğinin farkındalığına esprili bir şekilde varacak kadar akıllı. Zevc'i olacak Davud Paşa ile karşılaşmaları (Mihrimah Sultan’da bol bol gördüğümüz ve çok sıkıldığımız “ergen aşkı” şeklinde değil de) daha mantıksal bir ilişkinin ip uçlarını verdi. Dilruba, Davud Paşa’nın onu sahiplenişine ve zekasına hayranlık duyması üzerine gelen mantıksal bir ilişki...

Umarım iki kızının birden Ahmet'in koynuna girdiğini görünce oralarda kemikleri sızlamamıştır.

Yasemin olayında, hatunu Kösem’in kız kardeşi oluşundan başka özgün yapan bir durum göremedim. Yine görümcenin hediyesi, yine bir av halveti… Buna rağmen kız kardeşlerin aynı kocayı paylaşması üzerine kurulu bir ihanet beşiği fikri tam Safiye Sultanlık, değil mi? İleride bundan da çok dram çıkar, onu da söyleyeyim.

10 yıllık zaman atlaması, tercih zorunluluğu sebebiyle beraberinde getirdiği minik mantıksal hatalar kadar güzellikler, nefeslenmeler de getirdi. Artık izleyicinin itici bulduğu, hikayesini merak etmediği veya istemediği karakterler ve hikayelerden ziyade her bir karakterin rayına oturmuş, gazına basılmış öyküleriyle serpiştirilen bölümler izleyeceğiz. Önümüzdeki uzun yolun, ikinci perdenin daha karanlık ve daha iddialı, izlenesi olacağına inancım tam!


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER