İşte hayatın, en kısa, en duygusuz, en gerçekçi tanımı bu, Cennet'in dilinden dökülen: Helvası kavrulacak, biz de yiyeceğiz! Onca kavga, onca hırs, ihtiras... Bir anda hepsi yok ölümle. Bak gözünü kapadı gitti Handan, onun için bitti. Acısını bir Ahmed taşıyacak yüreğinde ve gözlerinde, diğerleri helvasını yiyip devam edecekler aynı kavgaya, aynı ihtiras ve zalimliklerle...
Merhaba, ben Dilruba. En büyük zevklerim arasında "haddini bil, karşında bir sultan var" cümleleriyle ayar vermek yer alıyor.
Uzun zamandır fitili çekilmiş bir bomba gibiydi Dilruba, patlayacağı yer merak uyandırıyordu. Ve görkemli bir açılış: Dilruba'nın sahalara inişi! Dilruba Ahmed'e, Handan-Derviş yakınlaşmasından bahsederek, Handan'ın elinin zehre uzanmasına sebep oldu. Daha önce Safiye Sultan'ın zehir içmesine fırsat vermeden, onu yakalayıp cezasını veren Ahmed ise bu defa annesine yetişmeyi başaramadı. Koskoca sarayda kapı kırma işlerine de padişahın bakmak zorunda kalması ne acı YaRabbim!
Safiye Sultan zehir içmeye kalktığında, kapı kilitlemeye belki fırsat bulamamıştı, belki ihmal etmişti. Ahmed'e yakalanıvermiş başarısız olmuştu ama Handan kapısını sağlama aldı. Ve aldığı bu önlemle, hayatında ilk kez Safiye'yi bir adım geçmeyi başardı, gel gör ki bu da son eylemi oldu.
RIP Handan
Entrikalara zerre kafası basmayan, kırılgan, naif, duygulu Sultan: Handan. Bu sayfalarda ona çok saydırmışlığım var elbet, ama bunlar karakterini beğenmediğimden değil, bunca yıl haremde olup ayakta kalmayı, uyum sağlamayı başaramadığından... Tamam, tamam ya! Eziklerin sultanı Handan, cin olmadan adam çarpmaya kalkardı, elini kana da bulamaktan da çekinmezdi. Küçücük Mustafa'nın canına bile kast etmeye kalkmışlığı vardı, etmeseydi keşke, yaşar giderdi o zaman...
Terinin damlalarına kurban, Ekin Koç!
Ama ana işte. Ahmed yıllardır değilmiş gibi davrandığı, içindeki o çocuk Ahmed'i dışarı çıkardı sonunda, annesinin cansız vücudu kollarındayken. Ağladı, haykırdı, kalbine dokunmadığı kimse kalmadı. Ekin Koç muazzamdı. Ana işte, ötesi var mı! Handan Ahmed'e, hiçbir zaman öyle büyük bir destek falan olmasa da, vardı işte, biliyordu ya Ahmed. Ama şimdi yok, yapayalnız. Öksüz kalmış hissettiğini Hümaşah Sultan'a itiraf ederken daha da çok dokundu acısı yüreğime. "Kendi kanımdan bir büyüğün yanımda olması" dedi. Ne var ki; Ahmed'in yanında, kendi kanından küçük bile kalmadı doğru düzgün, bir Dilruba, onun da durumu ortada. Safiye Kız Kulesinde, Mustafa'cık gözden uzakta, Ahmed'in şehzadeleri hâlâ agucuk bebe. Bu arada sahi bu şehzadeler neden hiç büyümüyor?
Asaletini genlerinden almış zaar!
Aslında Ahmed'in yanı başında çok da yakın kan bağı bulunan biri var, ama haberi yok. İskender'in aileden olduğunun getireceği krizlere hazırım, kaçırılma krizlerindense... Bir kaçırılma olacaksa da, temennim Kız Kulesinden Safoş'çuğumun kaçırılması olsun, zira paçavralar, zincirler içindeki Safiye Sultan'a uygulanan "Hülya Avşar filtresi" pek bir abesle iştigal, göz tırmalıyor. Hani mücevherler, satenler içinde, yine bir nebze gideri vardı filtrenin.