Olayların iyice kıvam aldığı, seyir zevki doruklarda bir Muhteşem Yüzyıl Kösem bölümü olan 18. bölüm geride kaldı. Böyle bölümlerden sonra hem mutlu oluyor, hem de 'ah' diyor insan. Keşke başlarken de böyle olsaydı. Ne vardı şimdi şu mutluluğu, memleketimin rating ölçümündeki total izleyici grubuyla da paylaşabilseydik!
Özellikle son iki bölümdür ekilen tohumlar filizlendi, boy verdi, gitti Derviş Paşa'nın boynuna dolanıp, canını aldı. İlk bölümlerde idealize edilerek sevdirilen, sonrasında ise gerek egosu, gerek hainliğini öğrendikçe (bir de Handan'a aşık olma gafleti var tabii^^) gözümüzde değeri düşen Derviş Paşa'nın, kesesini doldurmak için, ahaliye yaptığı türlü eziyetleri de öğrendik bu hafta. Üstelik bilgisine tecrübesine güvendiğimiz Derviş'in, hem pazar olayında, hem sırrını bilenleri susturma kararıyla, öyle çok da iş bilir olmadığını da gördük. Yahu madem böyle şeyler yapıyorsun, koysana oraya iki adamını, seni Ahmed'e övsünler. Herkese bir anda suikast düzenlemesi konusuna ise birazdan değineceğim. Bu arada, tedbil-i kıyafet pazara çıkmasa, burnunun dibinde olan biteni öğrenemeyecek olan Padişah'ım Civan'ım Ahmed'in şaşkınlığı kalp ben. "Senin de dünyadan haberin yokmuş be Beyzadem!"
Derviş'in "seni bi elime geçirirsem" bakışı^^
Bakmayın dalga geçtiğime. Ahmed'in hep en yakınlarıyla sınanması, kalbime dokunuyor. Önce kardeşi, şimdi baba yerine koyduğu Derviş... Sadakat mi? Sevgi mi? "Hangisi daha ağır basar" sorusunun cevabını Derviş Paşa sevgiden yana verirken, Ahmed'ciğime önce yine kara geceler düştü, sonra da sadakat demek...
Zor kararlar öncesinde hep yaptığı gibi yine sabaha dek düşündü Ahmed. Gerçi bu safha öncesinde, ilk öfkeyle, soluğu Derviş'in yanında alıp, kılıcının soğuğunu, uyuyan Derviş Paşa'nın boğazına tattırmışlığı da var. Ama sonra Derviş'in çocukluğundan beri ona nasıl sahip çıktığını, nasıl hocalık yaptığını hatırlayıp kıyamadı. Bütün gece ölçtü, tarttı, biçti, bu ihaneti cezasız bırakmaya gönlü elvermedi. Derviş geçmişte, Ahmed'in babası olan hünkarına sadakat yerine, Ahmed'e sevgisini seçmişti. Ahmed ise, hem hanedana ihanet eden, hem de babasını öldüren Derviş'in katline karar vererek, sadakatini sevgisinden önde tuttu. Çünkü padişah olmak bunu gerektiriyordu.
Yalnız bu gözler gerçekten şişmiş, yapmayın, etmeyin, yazıktır!
Ben Ahmed'in, eğer padişah olmasaydı bu kararı vermeyeceğini düşünüyorum. Onu ilk bölümden bu yana, zalimlikle korkaklık arasında denge tutturmaya çalışırken izliyoruz. Yerleştirildiği mevki olan padişahlık -yerleştirildi diyorum, çünkü ona sorulsa padişah olmayı seçmezdi- korkaklığı kaldıramazdı. Vicdanlı olmak korkak olmaya yakındı eğer bir padişahsan, kudreti örselerdi. Korkak olmamak için zalim olmayı göze alan, ancak vicdanının sesini de bir türlü bastıramayan bir Ahmed... Doğru olmayı seçti Ahmed. Sen cihan padişahıysan önceliğin, seni yetiştirene minnetin değil, hanedana ihaneti cezasız bırakmamak olmalıydı, bu doğruluk Ahmed'in terazisinde.
Yazı devam ediyor...