Hafta içi yayınlanan fragmandan sonra, bir takım beklentiler içine girerek geçtim ekranın başına bu hafta. Derken, yarım saatlik bir özetin ardından 2,5 saatlik reklamsız bir maraton başladı. Yanılmıyorsam finalden önce 13 dakikalık bir reklamla bölümü tamamladılar.
Açıkçası Türk dizilerindeki genel gidişata alışkın bünyemle, bu defa da, Nisan'ın olayı ya aylarca çözememesini, ya da kapıdan dinleyerek falan, tesadüfen öğrenmesini bekliyordum. Nisan haberi ölçtü biçti, derken Burak da saçmalayınca, iyice işkillendi. Yine de işi sağlama bağlamak için Efe'yi yemlemeyi tercih etti. Şunu itiraf etmem lazım ki; gerek diyaloglar, gerek Aslı Enver'in performansı açısından, gerçekten beklediğimden iyi bir iş çıktı. Klişelere alışmış bünyem; Nisan'ın "Aman Efe'ciğim, yirmi yıldır seni ne çok özlemişim, gel beraber bu komployu çözelim, sen bana kocamın emanetisin" şeklinde davranmasını bekliyordu. Olur mu öyle şeyler, demeyin. Bu gözler neler gördü! Karakterler mantığımıza ters gelen şeyler yaptığında sorarız ya; normal insan böyle mi yapar, diye... İşte, Kış Güneşi'nin 4. bölümünde yaşananlar alabildiğine normal ve gerçekçiydi. Bakalım Nisan'ın Mete'nin ölümüyle dağılıp onu affetmesi, Seda'nın bebeğini öğrenince değişecek mi, beklemedeyiz. Yalnız, şuraya yazıyorum: bu Mete'den daha çok iş çıkar, başınız çok ağrır.

Başın öne eğilmesin Nisan, daha öğreneceklerin var.
Nisan Efe'yi bulduğunu anladıkça, daha doğrusu bundan emin oldukça, hakimiyetini iyice kaybetti, yer yer çıldırdı. Ama Efe'nin umduğunun aksine, onu hemen kabullenmedi, Efe ile uyuşması bayağı zaman aldı. Neyse ki sonunda Efe bu çılgınlığı tek başına yaşamaktan kurtuldu.
Açılış sahnesinde üst üste Nisan'dan yalvararak yardım istemesi, dağılması... Şükrü Özyıldız'ı Derin Sular dizisinde izlediğim günlerde, onu ekranda daha çok görmeyi umut ediyordum da, bu kadarını ben bile hayal etmemiştim. Gerçekten karakteri üzerine çok iyi giymiş. Yalnız yazıktır, çok ağlatıyorsunuz böyle güzel adamı, ağlatmayın. Bir de, rica edeceğim; zırt pırt çağırmayın. "Efe koş Burak geldi, koş karını bayılttım, yetiş hamileyim, olmadı süt taştı." En son Nisan'ı kovalarken Kadim'e " bi' bırak" diye veryansın etmesi sesli güldürdü.
"Ne pis adammışsın, kızı bayıltıp duruyorsun."
Gelelim Kadim'e. Adamın etrafındaki ölüleri diriltme özelliği mi var nedir, bilemiyorum. Dün akşamki bölüm gayet tadında giderken, bir tek bu adamın etrafında bir tutarsızlık vardı. Efe öldü güya, geri geldi. Nasıl olduğunu açıklamasalar da ipte sallandırdılar, Kadim ölmedi. Sonra Reşat'ı öldüremeden karısını gördü. Meğerse onu da öldü zannediyormuş, o da ölmemiş! Hele kızı? O da ölmemiş ama kaybolmuş! Zaten yirmi yıl önce sınırda kaybolmuş kızı telefonla nasıl bulacaklar, beklemedeyim. Tek çare Müge Anlı benden demesi.
Bu bölüm Kadim ile ilgili o sahneden bahsetmeden geçmek olmaz. Polisle karşılaştığında, Kadim'in amacının sadece çıkar ya da intikam olmadığını anladık, tek yönlü bir karakter değil o. Polise, o anlamasa da, o çocuklara borcum var, hayatlarını mahvettim itirafını yaptı. Kadim günahını temizlemeden ölmek istemiyor.
Yazı devam ediyor...