Şöyle söyleyeyim, biraz başa alacağım. Fikret’in bir gece
evvel “Canım benim parayla işim olmaz genelde dernek falan takılıyorum. İhtiyacım
kadarı yetiyor bana bla bla” diye Ömer’e bir dizi hayran olmalık malzeme
vermesinin ardından, “iyilik meleği” sıfatına yaraşır olabilmek adına Defne’ye
yardım etmek için teklifi kabul etmiş olması Defne cephesinden her ne kadar yüs
puanlık bir hareket gibi dursa da Ömer’in cephesinden öyle durmayacak oluşu çok
da sürpriz değildi. Asıl sürpriz olan neydi biliyor musunuz? Ömer’in bunu
öğrenince çılgınca öfkelenip, Fikret’in evine gitmesi. Ömer’in derin derin
nefesler aldıracak kadar öfkelenmesine sebep olan neydi? Fikret’in aslında hiç
de onlar gibi olmadığının ayırdına varmış olması mı yoksa bir nevi şirketi
vasıtasıyla da olsa reddedilmiş olması mı? İki ucu da kanlı değnek bu işin. Aha
da buraya yazdım. Şahsım adına eğer Ömer’i bir zamanlar sevdiysem, içten
içe başka kadınlara çekilsin diye sevmedim. Evlerini basıp, bağıra çağıra hesap
sorsun diye de…
Şayet bu hikaye Gallo ve Ömer üzerine kurulu olsaydı
izlediğimiz bu sahne hoş olabilirdi ama ne yazık ki "kiralık aşk oyunu" bugün
varsa Defne ve Ömer sayesinde var. Ömer’in bir esas kızı zaten var yani
anlayacağınız. Aralarındaki ilişki böyle bağırıp çağırmalık müthiş çetrefile de
sahip… E, o zaman neden diye soruyor bu biçare insan. Ömer neden Defne’ye hesap
sormadan kılıçları kuşanıyor, deve gibi hörgücüne sessiz sessiz bütün kinini
yüklüyor da Gallo’ya gelince yüzüne yüzüne her şeyi bağırabiliyor? “Tam bir
hayal kırıklığısın Fikret” deyişi sanki beraberinde kırık bir kalp taşıyor
gibiydi. Hatta bir an oldu “Haydi öpüşün de kurtulalım valla” demekten kendimi
alamadım. Defne’nin karşısında “Yeter ama saçmaladığın” demekten öteye
gidemeyen adam elalemin kızının karşısında bülbül oluyor, ben anlayamıyorum.
Defne’nin ıstakozu ilk tattığındaki gibi yüzüm buruş buruş oldu izlerken.
Olmuyor işte zorlamasak mı? Tutmuyor Ömer-Gallo kimyası, neden bu ısrar?
Devamlılık için şart mıydı, tamam. Yine koyalım Fikret
Gallo’yu işin içine ama erkek yapalım mesela bu sefer. Bu bölüme kadar diziye
Defne için bir er kişinin gelmesini asla ve kat’a istemiyordum ancak anladım
ki, Ömer her ne kadar bir zamanlar eve gelip Defne’yi göremeyince ödü bir
yerlerine kaçmış gibi görünse de maalesef ki sevdiğini düşündüğümüz bu kızıl
çöl fırtınasını kaybetmekten hiç mi hiç korkmuyormuş. Benim anladığım bu,
anlatılmak istenen belki bu olmasa bile. Triplenmeye ne kadar müsaitmiş valla
şaştım kaldım. Hayır kızı bir çek kenara, sor değil mi? “Tranba’nın patronun
olduğundan haberin var mı?” de. Ama yok. Ömer Bey ancak Fikret Hanım’a hesap
sorar.
Tranba’yı da seviyorum ediyorum ama artık kabak tadı vermeye
başladı. İşin içine Tranba dahil olunca, daima iyiler ve iyilik kazanır temalı
çizgi filmlere dönüyor dizi. Sürekli Passionis üzerinden yürüdüğü ve bir kez
olsun da istediğine ulaşamadığı için bence Tranba'ya yeni ufuklar açmak lazım.
Bunu birkaç hafta önce olsa asla söylemezdim ama alın buyurun söylüyorum işte:
çevirsin rotayı Defne'ye bakın görün neler oluyor. Bir kez olsun ya sadece bir
kez olsun Defne'yi başka birine kaptırma korkusunu tatsın Ömer. Adam kıskançlık
nedir bilmiyor, öğretmenin vakti geldi de geçiyor bile. Öyle "Ay aman ne
tatlı kıskanırmış" demekle olmuyor bu işler sevgili Ömer. Ben senin o
Gallo'nun "taş"lığını kabul edip liseli gibi kıskandıran yerlerini
oyarım ama oymadan önce Defne'nin moralinin bozuk olduğunu anlayıp ne olduğunu
sorgulayan yanlarını alır pamuklara da sararım. Ömer'i gömerim hakkını yemem
ben de böyleyim ne yapayım?

Gadasını aldığım ver bakayım bir yanak.. Üfff oğlum sabah şirkette Fiko, akşam yemekte Defo ne ballı adamım ben...
Dizinin o kadar çok şeytanı var ki birini tutsam ötekinin
hakkı kalıyor. Tranba’yı, Fikret’i tuttuğumuza göre geriye bir tek Sude İplikçi
kaldı. Normalde biz insanlarda vücudumuza hislerimizi pompalayan kalp denen
organda kirli ve temiz kan asla karışmaz. Sude’ninki artık nasıl bir mutasyon
geçirdiyse mümkün değil yüreği temizlenemiyor. Bu nasıl bir şirretlik, nasıl
bir kötülüktür Allah’ım? Eymen’in kenarlardan bir yerlerden fırlayıp olaya el
atmasını çok istedim. Bu bölüm dili zehir saçtı sürekli ve Yasemin bu zehir
dolu sözlere aldanarak çok büyük bir hata yaptı. Defne de vakti zamanında
affederek yapmıştı. Er ya da geç anladı işte hatasını. Kızın etrafındaki insanların
mutsuzluğundan beslenen hasta bir ruhu var. Birkaç bölümdür epey gizleniyordu,
gerçek yüzünü tekrar gösterdi. Defne’nin çaresizliğinden aldığı zevk ve bununla
alay edişi çok çirkindi. Defne de anne-kız bu ikisine ne yaptı da bu kadar
nefretlerini kazandı ben bir türlü kavrayamadım. Neriman’ın Defne’yi yollama
çabası boş ve yersiz. Kızceğizin Neriman’a bir zararının dokunduğu yok ki,
dursun işte Ömer’in yanında mutlu olsunlar işte. Ama yooook bizim yüzümüz gülmesin sakın ha!
Ömer de, nihayet yanına dertsiz tasasız sabahlara uyanmaya gelmiş Defne'sine sakın ha diyeyim sarılmasın. Neden, çünkü patronu Tranba'ymış. Aman ne büyük suç, ne büyük günah. Sanırsın sabahtan akşama kadar Deniz ile Defne defile hazırlıyor. Tribi kimeyse...
Fragmanda vermediler gerçi ama ben şöyle tahmin ediyorum: Bu sefer de Ömer istemeyecek Defne'yi. Garibim Defne mutluluktan Ömer'deki halleri fark edemedi ama malumunuz 24 saat kuralı var hanım kızımızın. Tokadı yiyip, yere çakılması an meselesidir. Neden? Çünkü patronu Tranba'ymış...
Ay delirtirler insanı.
Hepiciğinize sevgiler, kendinize iyi bakın…