Fikret Gallo ve aynı şekilde Ömer İplikçi’nin bende “bu
yaşta bu zeka” diye sürekli karşısına geçip dalga geçme isteği uyandıran bu
hanımefendiye yersiz ve hadsiz bakışlarının ortamıza bomba gibi düşüp, hepimizi
göğsünden yaralamasının üzerinden 2 koca hafta geçti, 2 koca bölüm. Bununla
beraber her zamanki yerimizde saymalarımıza maalesef ki koca koca eksiler de
eşlik ediyor artık...
Tranba’nın adeta bir kara çalı gibi Defne ve Ömer’in arasına
parasıyla girdiği andan beri sürekli ivme kaybediyoruz. Çıkışların olabilmesi
için elbette ki inişlerin olması şart ama insan sürekli dibe doğru çekilince de
bir daral geliyor. “E indik, hani bunun çıkışı?” diye elleri bağlı kuyunun
dibinden ümitle gökyüzüne bakıyor. Bir müddet sonra da kuru kız gibi kuruyup
gitmeye başlıyor. Suya düştüm dur şu yılana sarılayım da benim borcumu ödesin,
diye olur olmadık arkadaş gazlarının kurbanı oluyor.
Sevgili Nihan, parmakla gösterilecek bir örnek arkadaş, dost
modeli olsan da sen de insanmışsın en nihayetinde hep birlikte izleyip gördük
sağ olasın. Derdin Defne’yi mutlu görmek, çaresizliğine çare olabilmek ama “hamilelik
gazı”nı sen çok yanlış yere harcadın bu da bir gerçek. Nihan-Fikret-Defne
üçgenine geçmeden evvel Nihan’ın hamilelik tripleri ve bundan mütevellit Serdar
ile birlikte bilumum aile bireylerine gelen gınaları izlemenin geçen haftaki
gibi beni bayıltıp ayıltmadığını söylemek isterim. Hatta en az Koray’a güldüğüm
kadar güldüm diyebilirim.
Hepsini toplasanız bir Koray Sargın etmez ama, siz
benim ne demek istediğimi anladınız işte. Fikret Gallo’yu mantı açmaya
çağırdıkları ana kadar her şey güzel sayılırdı. Defne’m Topal’ımın boncuk boncuk
akan gözyaşlarına içim dağlansa da her şeyi Fikret’e anlatıp, bir zamanlar
Neriman’ın elinde olan iplerini bile isteye başka ve bir hayli yanlış ellere
teslim edişi kusurlu bir hareketti. Kendimi koyuyorum yerine, ben olsaydım aynı
şeyi yapar mıydım? Başta zaten daha yeni tanıştığım insanı eve kuru fasulye
yemeye davet etmeyeceğim için Gallo ile böyle bir samimiyetim olmazdı.
Dolayısıyla da aynı şeyi yapabilmek için ortamım olmazdı ve yapmamış olurdum
ama hadi ki oldu diyelim, ne kadar harika, mütüşmükemmel bir insan olsa da bir
yabancıya gidip hayatımda sahip olduğum en büyük sırrı arkadaşımın gazıyla dahi
olsa anlatamazdım herhalde. Yine de büyük konuşmamak lazım tabii hayat bu ne
getireceği belli olmuyor. Hiç istemediğiniz karakterler gelip sarmaşık gibi
sıkı sıkıya dolanabiliyor dizinize…
Açık konuşayım ben İz’den bu kadar irrite olmamıştım. Ona da
böyle çok saydırdım ettim vakti zamanında ama beterin beteri varmış ve gelen
gideni aratıyormuş. Ömer, İz ile de gülerdi ederdi ama biz nasıl güldüğünü, niye
güldüğünü ezberden bilirdik. Hatta İz Ömer’i öperdi bile ama biz Ömer’in
Defne’yi hayal ettiğini GÖRÜRDÜK. Defile toplantısına getireceğim lafı.
Toplantıda toplamda beş şeye gıcık oldum: İlki Gallo’nun asistanından sonra
toplantıya teşrif etmesiydi, ikincisi Necmi ve Ömer’in anlam veremediğim bir
şekilde aralarında bir sandalye boş bırakarak oturmasıydı, üçüncüsü Fikret’in
gelip Ömer’in yanına o boş sandalyeye oturmasıydı, dördüncüsü Ömer’in sanki
kırk yıllık flörtü gibi “ertele” diye rest çekişiyle beraber Gallo’nun hiç
ikiletmeden kabul edişi ve beşincisi de Ömer ile Fikret’in aynı şeylere aynı
anda gülüyor olmasıydı.
Ömer Fikret’in yanındayken beni cidden çok şaşırtıyor.
Normalde Koray’ın tek bir lafına, sözüne gülmeyen adam Gallo’nun yanında
utanmasa kahkahalarla gülecek oluyor ve bu da aynı “hışlındığım kız ispri yıpıncı bin”
capsi gibi falan duruyor. Gallo’ya baktığı anlar artık çok nadir ki baksa bile
şükür öyle güzel güzel bakmıyor ama bir tarafı yaparken ötekisi mutlaka
bozuluyor. “Kız arkadaşım” lafı mesela pek bir eğreti durdu Ömer’in ağzında. “Sevgilim”
demek niye zor geldi? “Aman ikisi de aynı şey değil mi sen de!” demeyin. Herkes
kız arkadaş olabilir ama sevgili olmak ancak Defne gibi birine nasip olur,
olmalı. Anlayacağınız ne tarafından tutsanız ufalanıp gidiyor ellerinizde bir
şekilde. O eski Ömer yok karşımızda ve bunu bilmek beni mahvediyor.
Ne demek mi istiyorum?
Yazı devam ediyor...