Bir tepsi kek yapsan, aksilik bu ya başına bir şey gelse,
emeklerin çöpe gitse üzülürsün. Yıllarca emek verdiğin, gece gündüz çalıştığın
işini daha iki gün önce karşına çıkan bir kadın yüzünden kaybediyorsun.
Yıkılmaz mısın? Yıkılırsın. İsyan etmez misin? Edersin.
Hülya, oyunlarına bir yenisini daha ekledi. Ama bu seferki
çok ağırdı be Hülya! İçim sızladı Kerim sendeledikçe, kıvrandıkça. Adamın tek
istediği hayallerini yaşamak. Belki bencil, belki umursamaz ama iyi bir insan
Kerim. Tüm yaşamını alt üst eden bir oyunu kabullenip eve gelip oğluyla oynayan
bir adam. Elbette Filiz o bebeği tek başına yapmadı ama mesele bu değil. Bile
isteye çocuk sahibi olan insanlar bile bebeklerinin yüzüne bakmazken, Kerim’in Mehmet'e bakarken gülen gözlerini görmezden gelemem. Kerim’e kötü bir adam diyemem.
Kerim’in derdi, tasası kendi ayakları üzerinde durabilmek; kendi hayallerini yaşayabilmek. Oysa şimdi hayalleri paramparça oldu, emekleri tuzla buz. Halbuki sarılacak bir
bedene, ağlayacak bir omuza ihtiyaç duyuyormuş Kerim. Yalnızmış, kırılganmış,
güçsüzmüş. Kendine bir kabuk edinmiş, zırh gibi. Ondanmış tüm üstten bakmaları,
bencillikleri. Kerim, anlaşılmaya ihtiyaç duyarmış.
Güle güle "Kerim-Ev" Ne güzel bir mekanımızdın sen.
Kerim karakteri açıldıkça Birkan Sokullu’yu izlemeye de
doyum olmayacak. 3 bölümdür o anı bekliyordum, bu bölüm sinyallerini aldım,
bundan sonra tutmayın Birkan Sokullu’yu. Kendisini pek seviyoruz. Bir de zaten adam şoktan şoka giriyor, bari
müsaade edin de birini atlatsın, diğerine öyle yakalansın. Çok ağlattın beni
Kerim’cim, gel karşılıklı ağlaşalım.
İşin garip yanı, Kerim’e ağlarken Hülya’ya kızdım ama an
geldi Hülya’ya da ağladım. Hülya’nın geçmişiyle bugününü böylesine naif bir
şekilde kurgulamak, çocukluğunu ince ince yaşatmak Hülya’yı kollarından sarsmak
değil yaralarından öpmek isteği doğuruyor. Ne kadar kızsam da kıyamıyorum,
kıyamayacağım da.
Kerim’in Hülya’ya yandan yandan bakışları, hafiften
kıskanmaları falan tatlıydı. Gün gelecek birbirlerine çok aşık olacaklar, bunu
biliyoruz ama o yavaş yavaş verilen sinyalleri sevdim.
Hayat Şarkısı’nın en sevdiğim yanlarından
biri gri olma hali. Kimse kötü değil, herkes yaralı. Bu yaralar kiminin
kalbini karartmazken, kimininkini hırslarla bürüyor; kimi kendine duvarlar
örerken, kimi kendinden vazgeçiyor. Aynı anne-babadan olan kardeşler aynı
durumlara karşı farklı reaksiyonlar gösteriyor. Bu açıdan Hülya-Melek, Kerim-Hüseyin
kardeşliklerini de çok önemli buluyorum. Burada yani hikayemizde kardeşlik de devreye
giriyor; kardeşini korumak, kardeşini sakınmak, kardeşini kendinden çok
düşünmek.
Benimle bi' çay içer misin tatlı kıs?
Melek ve Hüseyin’den söz açılmışken, Hüseyin’cim o bebek
Melek’in olmayabilir ama bu senin sevinme nedenin olamaz. Sonuçta sen de bir
babasın ve bir hayat kurulacaksa biriniz anne, biriniz baba iken de
kurulabilir. Ama önce parmağından o yüzüğün çıkması lazım. O yüzüğün bu kadar
vurgulanmasının sebebi, bir yandan da yüzüğün atılacağı sahnenin önemi. O yüzük Hüseyin’in parmağından çıktığında hiçbir şey eskisi
gibi olmayacak. Hüseyin zincirlerinden sıyrılacak, özgürlüğe kanat çırpacak. Ayrıca Melek’cim, kendini dizginlemeye çalışsan da kalbine bir kıvılcım düştüğünde
istemsizce gülümsüyorsun her şeye. Hayatta her şey olabiliyor yani, öyle işte.
Bir kadının kocası tarafından bir başka kadın yüzünden terk
edilmesi destekleyeceğim bir şey değil. Ama bir dizi izliyoruz ve böyle
ihtimaller olmasa oturup dizimizi izlemeye devam etmezdik. Eğri oturup doğru
konuşalım, sıradan hayatları izlemek ister miyiz? Cevher ailesinin
akşam yemeğinde kaç çeşitle karnını doyurduğunu, Bayram Bey’in kahvesinin ne kadar köpüklü olduğunu görmek için Hayat Şarkısı izlemiyoruz. Karşımızda bir drama var, o
yüzden Zeynep'in aldatılmasını da Zeynep'le Hüseyin’in ayrılığını da göreceğiz elbet.
Hoş, Zeynep’in aldatılmasını görmesek Süheyla Hanım’ınkinin
tam içindeyiz. Açıkçası Bade’nin annesinin mevzusunun uzadığını, bir şekilde
bitirilmesi gerektiğini düşünmeye başlamıştım ki konu Süheyla Hanım tarafından
halının altına süpürüldü. Bakın kapatıldı demiyorum, o mevzu kapanmaz. Daha
Bayram Bey gelecek, Bade ağlayacak, Süheyla Hanım bavullarını toparlayacak
falan ohooo mevzu büyük.
Fakat o halının altına süpürülme kısmını pek sevemedim.
Aslında sahne güzeldi ama bana bölümün içinde eğreti geldi. Elbette ki Cem
Karcı’nın hastasıyız, vardır bir bildiği ama o sahne öyle olmasa daha memnun
olurdum. Şimdi gözler Bayram Bey’de, bakalım tepkisi nasıl olacak?
Yazı devam ediyor...