Muhteşem Yüzyıl Kösem durdu durdu, turnayı gözünden vurdu. Son
iki-üç bölümdür zaman zaman kendini yine göstermeye başlayan inişli çıkışlı
gidişat bu hafta tempoyu ve gerilimi hiç durmamacasına zirvede tutan, şüphesiz
ki ilk bölümden bu yana ekrana gelen en çarpıcı ve görkemli bölümle son buldu
ve seyirciyi 2 saat 20 dakika boyunca tabir-i caizse ekrana kilitleyerek
kendini affettirdi. Diziyle ilgili arada bir endişeye kapılsak da sabrın sonu
selamet olabiliyor işte böyle.
Sarayın giriş katında bir oda var Neo, kaynağa açılıyor. Anahtarcı'yı bulman ve o kapıyı açman lazım.
Gerçekten çok başarılı bir 15. bölüm izletti Kösem ekibi
seyirciye bu hafta. Aldığımız keyif bir yana izlerken zamanın nasıl geçtiğini
bile anlayamadık ki, televizyon yayını reklamlarla birlikte aşağı yukarı üç
saati bulan böyle uzun soluklu bir yapım için en büyük övgü her şeyden önce
budur sanırım. Tabii huylu huyundan vazgeçmezmiş.
Böylesine muazzam bir bölümü
aşağı çeken ve dizinin adı gibi “muhteşem” olma fırsatından alıkoyan eksikleri de yine sayıp dökeceğim zira çok iyi bir bölümdü ama kusursuz da değildi elbette. Aman
diyeyim, üzerimizde bıraktığı sarhoş edici etki gözlerimizi tamamen de kör
etmesin ^^
Nerdesin aşkım? Burdayım aşkım ^^
Geçen haftaki yazımda 14. bölümün finalinde gerçekleşen
saray baskını sahnesinin 6. bölümdeki öncülü olan isyan sahnesine kıyasla
oldukça zayıf ve beklenen etkiyi vermekten uzak, oldu bitti bir sekans olduğunu
yazmıştım. 15. bölüm şükür ki bu baskının ertesinde saray içinde yaşanan
gerilimi ve buz gibi ortamı yansıtmakta çok daha iddialı davrandı ve baskın
sahnesinin veremediği o tekinsizlik ve tehdit hissini büyük oranda seyirciye
geçirerek durumu güzel toparladı.
Gerçi ironiye bakın ki bölümün “muhteşem” olmasına engel olup kusursuzluğu en çok baltalayan olmamışlıklar da
aslında yine en çok bu sahnelerdeydi. Bu seferlik bir nebze de olsun görmezden gelebildik
bunları çünkü dün akşam izlediğimiz aslında bütün Muhteşem Yüzyıl
külliyatı içinde ilk defa tanık olduğumuz türden bir bölümdü.
Topkapı Sarayı'nda geleneksel Kurban Bayramı şenlikleri başlamış bulunuyor.
Aşk-ı Derûn’da da zaman zaman saraya karşı isyan tertip etme
ve saraya yürüme ihtimalleri dillendirilmiş, ezeli rakipler Sultan Süleyman’ın
aklını bu şüphelerle bulandırıp birbirlerine karşı zaman zaman da bu yolla
psikolojik üstünlük sağlamaya çalışmışlardı ama ilk dizide asla dün akşam
izlediğimiz gibi ciddi ciddi gerçekleştirilmiş bir saray baskını yaşanmamıştı.
Zaten belki 15. bölümün Kösem özelinde seyirciyi ilk bölümden bu yana en çok
heyecanlandıran yegâne bölüm olmasının başlıca sebebi de bu. Zira bir ilkti,
yepyeniydi.
Abim bana çok kızacak :(
İki Muhteşem Yüzyıl arasında binbir türlü benzerlik ve aynı hikaye
örgüsü bulabiliriz ama Kösem’de iki-üç defa daha baskın riski atlatmış olmasına
rağmen toplam 154 bölüm içinde (MYY 1. sezondaki Yeniçeri isyanını saymazsak) Topkapı
Sarayı ilk kez resmen basıldı, ilk kez mevcut padişahın yerine resmen başka bir
padişah tahta çıkartıldı, saltanat ilk defa bu kadar ciddi bir şekilde elden gitme
tehlikesi yaşadı, ilk kez bir şehzade anası saray görevlilerince açık seçik bıçaklandı, ilk kez bir
Valide Sultan zindanlara atıldı, paşa ve beylerin alınan kelleleri, öldürülen
saray görevlilerinin ve cariyelerin kanları ilk defa sarayın, haremin koridorlarını,
duvarlarını baştan başa boyadı…İlk diziden bu yana dillendirilen ne kadar olası
paranoya varsa hepsi gerçekleşti. Haliyle seyirci gözleri faltaşı gibi açık
ekrana kilitlendi. Çünkü ilk defa böyle bir Muhteşem Yüzyıl izledi.
Yazı devam ediyor...