● Maalesef hayat şartları beni, Ekonomi dersi
ile karşılaştırdı. Bu konu benim için oldukça derin bir yara olsa da dersi nasıl
verdim ara ara durup düşünüyorum. Ama gerçekten HAHAAHAHAHAHA. Ay, gerçekten
beni bir kahkaha aldı odaklanamadım. Eymen’in okul sahnelerinden bahsediyorum.
Bizim zamanımızdaki hocalar kelli felli adamlardı, "yeni neslin hocaları böyle
olur herhalde” diye düşündü galiba senaristler. Fakat asla böyle değil, inanın. Ekonomi dersini verdikten sonra
disipline girmiş bir öğrenci olarak diyorum ki böyle bir ders değil. Hele
elastikiyeti anlatırken, asla “Daha akıllı olan istemediği şeyi, istediği şeye
çevirir” tadında, hayat dersleri verilmiyor.
"Böyle kıyafet mi olur Sude yaa!" - Defne ve Yasemin iç ses
● Bundan böyle Sude’yi Eymenli ve Eymensiz
sahneler olmak üzere iki açıdan ele almak istiyorum. Fakat değinmeden geçemem. Aferin Sude,
akademisyen ve kampçı ayakkabısı içerik şakalarını yapmayan bir sen kalmıştın.
Bu espirin tüm yurtta sevinçle karşılandı(!) Zeyna esintili kıyafetleri
hakkında ise yorum yapmayacağım, sadece Allah bizi styling ile terbiye etmesin!
● Çok sevgili ekibimiz, biz Deniz’in gamlı baykuş
gibi kara haber getirdiğini biliyoruz, artık. Her gelişinde ekstra ağır
çekimlere, bizi gerim gerecek müziklere gerek yok, çok rica ediciim. Ömer’i
istiyorum nedir, ne avam bi adam oldun sen öyle traalalalamba!
● Peki ya Ömer İplikçi’nin burma bıyıklı, altın
kalpli, Yeşilçam’ın bağrından kopup gelmiş ailemizin fabrikatörü tavırları?
Bakın iddia ediyorum, benim Ömer İplikçi gibi patronum olsa maaş falan istemem.
Multinet, ticket yeter bana. Adam çalışanına “ÇEYİZDE EKSİK GEDİK var mı?”
dedi! Al sana ikinci kaçak kat.
● Bir şeyi anlamıyorum, hatta bazen hayretler
içinde kalıyorum. Ben ki dünyanın en hızlı sıkılan insanı olarak, Koray
Sargın’dan bıkamıyorum?!? Alışkanlıklarına kurban olsunlar. Sana şu dünyada tek bir şey yakışmaz o
da fakirlik! Koriş beni yine epeyce güldürdü. Hatta siyah şemsiyeli, gözlüklü
adeta cenaze evindeki tripleri ile kahkaha atmama vesile oldu.
Maviş Maviş olalı böyle tanışma görmedi..
● Biri kahkaha mı dedi? O zaman kim geliyor, kim
geliyor? Nihaaan! Size bir şey diyeyim mi, Koray’ın birkaç favori sahnesi
dışında bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Çekirdek team her akşam Ömerlere
gitsin. Ben çekirdek sponsoru olurum. Nihan ya. Tekrara düşmek istemiyorum,
ancak her bölüm ekranın içine elimi daldırıp onu yanıma almak istiyorum. Ya,
terlik çıkarmak nedir? Tam bir ev gezmesine giden, mahalle teyzesi itemi. İçine
mayo giymesinden bahsetmeyeceğim bile. Absürtlüğün ağa babasını yapmışlar,
izlerken çok keyif aldım. Arkadaşlar olabilir misiniz bilmiyorum, ancak ne
yapıp ne edip Nihan gibi olun. O kadar gerçek ki. Hangimiz en yakın
arkadaşınızın devirdiği çamlar nedeni ile “Allah’ıım al beni yanına” demedik
ki? İşte bu kadar gerçek bu kadar samimi olursan, böyle mest olurum ben. Ve
Maviş’le yaşanan en güzel sahne, itirazsız Serdar’ın ki idi.
● İz.. Allah hepimizin başına senin gibi “sevdiğin
adamın eski sevgilisi” versin. Kırk yıl düşünsem birine böyle iltifat (Evet, bu
bir iltifat) edeceğimi düşünmezdim. Sen yaratılmış, en minnoş eski sevgilisin
bence. Alışılmışın aksine hiçbir zaman çirkefleşmedi, aşkını da ızdırabını da
usulünce yaşadı! Öyle bir kadın işte o! Leyla Tuğutlu’nun da yolu açık olsun,
şansı bol olsun diyelim.
● Yasemin ve Sinan’a en başından beri destek
veriyorum, şükür ki bu bölüm yine tatlışlıkları üstlerindeydi. İsmail ile
ayrılık sahnelerine gelirsek, Yasemin, "Hiç mi aklına gelmeyeceğim? Nasıl
hatırlayacaksın beni? Birbirimize iyi geldik ama değil mi?” soruları ile tüm
kadınların sesi oldu. Sıra İso'ciğime yaraşır bir kısmet bulmakta. Onu da yaptık
mı, biz sağ, onlar selamet.
● Peki ya Şükrü Abi’nin tatlışlığı? Sanki komşusu
Kemal Bey ile konuşuyor, ÖTEBERİ almışsınız Ömer Bey dedi. Sonra bir de gaza
geldi, “Ooo çiçek de almışsınız, hayırlı işler, bol güneşler” tadında bir
cümle kurdu ki bu da İplikçi sınırlarını aştı, Şükrü Abi’m cevabını aldı. İşte
tam da bu noktada Şükrü Abi = Ben! “Ben de anlayamayınca koy verdim gitti”
dedirttiniz adama, canından bezdirdiniz!
Deriin bir "oh" çektiğimiz o an..
● Geliyorum merak etmeyiiin. O son sahneye
geliyorum. “Ilgaz sen misin, heyecanlı son olsun, baymayın” diye geçen hafta
cırlayan. Al sana heyecanlı son. Kumandalar, yastıklar havada uçuştu bir ara.
Zaten Nero geleceğim falan dedi, hepimiz biraz huylandık. Ay bir de ne göreyim Ömer’in
elinde sarı laleler (Ne bekliyorduk ki kırmızı gül alacağını mı?). “Ay Defne
yine gittiiiğ” diye ağıt yakıyordum kii. Tatataam! Hanımlar dikkat,
beklediğiniz vuslat kapınıza geldi.
“Olmazsan olmaz, büyümez çiçeklerim,
Toprağım havalanmaz kurur gider bahçelerim”
diyen Defne yapmışlar! Gerçekten eğer Ömer bir
kere daha elinde çiçeği ile terk edilseydi (Bunlar hep Dağ Evi Fobisi)
izlemeyeceğim dedim kendime. Naçiz gözlerim bir ayrılık daha
kabullenemeyecekti.
● Yok arkadaş, benim yazmaktan parmaklarım nasır
tutar, ancak bir Türk dizişinde, ağır çekim ve arka plandan gelen müzik sahneleri
bitmez. Eh, bizim de imtihanımız buymuş. Hem biraz Pollyanna olayım, o
sahnelerde kalkıp kahveleri tazeleriz bizde. Napacaz, mecbuur!
Güldük eğlendik, yeterli. Uzun zamandır, beklediğimiz
keyifli bir bölümdü. Ancak senaryo alarm vermeye başlayalı çok oldu. Defne-
Ömer ilişkisi oyun ortaya çıkıncaya kadar bir daha bozulursa, benim tahammülüm
kalmayacak. Senaryonun sar sar makara gibi tekrarlanması geri dönüşü olmayan
bir yola gireceğimizin göstergesi olur. Ömer ve Defne’yi kavuşturun demiyorum, hobi
olarak yine ayırın ama, siz de vur dedikçe öldürüyorsunuz.
Yani nasıl bir dizi
olduğunu idrak edemiyorum bazen, esas çift ayrı iken daha iyi. Ne zaman
birlikte olsalar ben tetikte, “Ayrılık geliyor” diye bekliyorum. Umuyorum ki bu
keyifli bölüm güzel bir başlangıç olur. Bu hediye gibi güzel bölüm için tüm ekibin
emeğine sağlık. Hepinize sevgi dolu, musmutlu haftalar!