Sevgililer Günü geliyor, ne hediye alsam diye kara kara
düşünüyor musunuz? Ay, yoksa hiç hediyeye gerek duymadığınız bir medeni halde misiniz?
(Yazar ilk cümleden dan dun girmek istemiyor). Neyse, hangi durumda olursanız
olun size bombeler bombesi haberim var.
Kiralık Aşk ekibi bize bu hafta bir iyilik
yapmışlar, hediye olarak da Cillobistan Başkenti gibi güzel bir bölüm yapmışlar. Hani hep eski renkli bölümleri
özlüyorduk, “Ahh o ilk bölümler” diye diye geçmişi eşeliyorduk ya, müjdeleeer
olsun! İşte uzun zamandır izlediğim en “eski tatlışlığında” olan bölümdü! Kusursuz
değildi, ama izlerken keyif aldım. Ben de hediyenin üzerine, eşantiyon gibi bu yazıyı yazayım dedim size. E, hadii çok bekletmeyin hediyeyi, buyurun..
Hani bazı şarkılar vardır. Böyle dinlerken nereden geldiğini
anlamadığınız bir mutluluk verir. Yani dinledikçe sanki pembe bulutlar üzerinde
koşar gibi olursunuz. “Olmazsan olmaz” da yumuşacık bir şarkıymış. Ya da ben
sahnelerin etkisi ile de öyle pembe bulutlara çıkmış olabilirim, emin
değilim. İşte, adı üstünde olmazsan olmaz. E, Defne olmadan Ömer, Ömer olmadan da
Defne olmaz. Yaklaşık olarak 33 bölümdür bunu biliyoruz. Fakat biz bildikçe bunlar bir
türlü olamıyorlar, orası ayrı. Ay, aslında oluyorlar gibi de, anlamıyorum ben
bazen. Yalnız ben de Ömüş gibi “Bunlar ne zaman mutlu uyanacak?” diye düşündüm
izlerken. Kaldı ki sevgili oldukları
bölümleri sevmiyorum, hem vıcık vıcık aşkıma bağlıyorlar hem de “ne olacak da
ayrılacaklar” düşüncesi ile panik oluyorum.
Şu sıralar, “uzun
süreli ilişki” temasını işliyoruz. Bütün itemleri yazacağım, azzzz sonrraa. Ne
yemek yapacağına birlikte karar vermek, “Ya, dur ben seçeceğim hangi saati
takacağını demek”, unutulan toka, küpe ve bilumum aksesuarları iletmek gibi. He
bir de,“Bu kadar küçücük şeyden mi anlıyorsun?” diye ötekileştirmeyecekseniz,
söylüyorum. Birinin çayına kaç şeker attığını bilmek, sonra onu karıştırmak
bana çok özel bir sevgi belirtisi gibi geliyor. Öyle işte, bende o sahneleri
çok seviyorum. Ve İplikçi bunu ikinci yapışın, yine kalbimde kaçak kat çıkıyorsun.
Geçtiğimiz hafta iki haftalık değil Ömürlük yetişen Defne’den
sonra bu hafta, yılların evli barklı kadını oldu. Zaten bu kızın ani ruh
değişimleri beni kırıyor. Ya bağırıyor çağırıyor, ya kaçıyor, bazen hırs küpü
oluyor; he, bazen de susmak bilmiyor. Ömüş, şimdi sana tatlış geliyordur belki
ama bunun önünü almak lazım. Bu bölüm Defne’nin konuşmalarını izlerken yoruldum
yahu. Susmak nedir bilmedi. El insaf! Adam işinde gücünde bir de söz konusu İplikçi
rulez yani biliyorsun, yalnız kalmak istiyor. Be cool ya! Otur sen de azıcık bir şeyler karala, bir uğraş ver. Neyse ki
sonrasında eline bir kitap aldı da içim rahatladı! Defne’nin, "Ay Defne, sus, açtırma şimdi” dediği mutfak sahnesinde,
kocasına sinirlenip mutfakta çay tazeleyen gıybetçi anneyi görenler el
kaldırsın! Ah be Defne’cim, sen neden daha üç günlük yaşamınızda hemen
annecilik oynuyorsun? Sana ne, bırak, isterse kafein komasına girsin. Bunlar hep
fazla sevgiden, ama sen de azıcık ayarını tuttur.
Yazı devam ediyor...