Dünya üzerinde yaşayan milyarlarca insan var. Bu milyarlarca
insan da, -her ne kadar fiziksel açıdan kesin konuşamayacak olsak da- bir
ötekisinin aynısı değil. Elbette insanı insan yapan da sadece dış görünüşü değil.
Duygularımız var mesela ve bu duygulara ayak uydurmuş bizi tam da olduğumuz
kişi yapan davranışlarımız…
Herkeste ağır basan bir taraf vardır. Bazıları şefkatlidir,
bazıları fedakar. Bazılarına hiçbir duygu işlemez heykel gibidir, bazıları da
işte benim gibi DNA’sında fazladan şöyle bir düzineye yakın romantizm geni
taşır… Üstüne bir de bu romantik “bazıları”na, heyecanla beklediği dizinin yeni
bölümünün daha ilk dakikalarından minnoş minnoş sahneler izlettirirler.
Amaçları bu biçare kızı çıldırtmak mıdır, yoksa öldürmek mi? Ah ah
anlayacağınız benim bura afet yeri. Yangın da var, deprem de, hangisini
anlatayım ki?
Ateşim dinsin diye okyanusa değil sana sığındım...
Sabah şekeri Defne, sevdiği beyin sabah-ı şeriflerini öyle
bir güzel hayır etti ki sağ olsun gözümüz gönlümüz açıldı. Bir an için tablo öyle
güzeldi ki “Passionis mi batıyormuş? Amaaaan batsın varsın çok da fifi!” moduna
geçtim resmen. Bir de böyle birbirlerine bir çay kahve doldurmalar, efendime
söyleyeyim Ömer’in her zamanki gibi Defne’nin çayına şekerini atıp karıştırması,
işe gitmek için hazırlanırkenki halleri ay yani tam bir fangirl gibi yerimde
zıplaya zıplaya sevinç çığlıkları atasım geldi. Evden çıktılar büyü bozuldu
tabii ama olsun, bu gidişin bir dönüşü vardı elbet. Size dönmeler yakışır
hayatım mmhıhıhı!
İnsan evde sürekli Defne ve Ömer’i görünce de tabii bir
şirkete gidesi gelmiyor. Eminim Ömer’e de Defne’ye de sorsanız aynı şeyi onlar
da söylerler. Bütün gün o battaniyenin altında birbirlerine sarılıp tembellik
etseler daha çok hora geçerdi eminim ki. Zenginler zengini İplikçi’mizi daha da
zengin gösteren kırmızı kapısından dışarı adım attıkları anda bir sürü boğucu
sorun, bağışıklık sistemi zayıf çocuk gibi sürekli hasta olmaya müsait bir
şirket onları darlamak için “hazır ol”da bekliyor neticede insana bir daral
gelmiyor değil tabii ama hayatın kendisi de bu aslında. Sonsuza dek süren
mutluluklar, evrenimizde maalesef stoklarla sınırlı. E yakalayabilene de “aşk”
olsun madem.
Bahsettiğim bu boğucu sorunlar Ömer’i üzüyor üzmesine de,
şirketi batmakta olan bir patron yıkılmışlığı çok da yoktu üzerinde. Bir aşağı
katta aldığı nefeslerden ötürü mü desem, Defnesel etkiler mi desem, ne desem artık
bilemedim. Sabah gözünü açtığında karşısında ilk gördüğü kişi Defne olmasaydı
da yine bu kadar sağlam durabilir miydi, işte orası biraz muamma. Yıkılmasına
fırsat vermeden arkasından koşup yetişip ittiren bir Defne’sinin olması Ömer’in
şu son günlerdeki en büyük şansıydı zannımca. Bu iki deli aşığı aynı eve koyma
fikrini ilk ortaya atan her kimse gelsin, sarılınacak konularımız var onunla!
Yazı devam ediyor..