"Hayatım, oğlum üzerinde hiçbir hakkı yok onun.."
Selim şanslı bir çocuk.. Yüksek ihtimal hayatı boyunca, en azından Fatih kaynaklı olarak hiçbir yarası olmayacak. Peki, Ertan? Eğer Zeynep ile Ertan'ın birlikteliği sürseydi, Ertan nasıl bir baba olurdu? Fatih kadar kusursuz olamayacağına kefil olabilirim, ancak çok kötü bir baba olur muydu, işte ondan emin değilim.. Ertan'ın ve Selim'in gerçeği bilmesi, Zeynep'in sırrı saklamamak istememesindeki haklılığı, Fatih'in ise bu sırrın saklanmasını istemesi gibi konularda bugüne kadar çok konuştuk, haliyle aynı şeyleri tekrar tekrar dile getirmek istemiyorum. Önemli olan bundan sonrası.. Bundan sonra ne mi olur? Daha önce de dediğim gibi, en fazla kırılan Fatih olacaktır, bugün de gördüğümüz gibi..
Üvey babasını, öz babasından çok daha fazla seven onlarca insan biliyorum. Yani, mantıken bakarsak olaya, Selim'in ileride Fatih'e sırt çevirmesi yok denecek kadar az bir ihtimal. Ama dedik ya, "mantıken" bakarsak olaya. Fatih şu an tamamen duygularıyla hareket ediyor, haliyle de sağlıklı düşünebilmesi mümkün değil. Neden? Çünkü tedirgin, zira kontrol etme şansı olmayan olaylar tam da hayatının merkezinde gerçekleşiyor ve Fatih'in bu saatten sonra bu etmenleri hayatından çıkarabilmesi mümkün değil.. Ne demiştik? Oğullar babasız büyümemeli.. Aslında sözün orijinali; "Babalar oğullarını gömmemeli."dir.. Evet, bizim hikayemizde fiziksel bir kayıp söz konusu değil, ama olayın özüne bakarsak, Fatih'in hissettikleri de bunun bir benzeri. Fatih de korkuyor, Selim'i kaybedebileceğinden korkuyor.. Ve omuzlamak zorunda kaldığı bu duygusal ağırlık, Fatih'e ne gibi beklenmeyen hareketler yaptıracak kestiremiyorum.. Kısacası; bu durum Fatih'den görmeye alışık olmadığımız fevri tepkiler gelmesine yol açacaktır orası kesin, ama bunlar ne olacak, açıkçası ben de bilmiyorum..
Dramdaki komedi sorunsalı..
Bence Aşk Yeniden'in son zamanlarda karar vermesi gereken çok önemli bir durum var; ne mi? Duygu dengesi.. Yani, terazinin nasıl kurulacağını acilen net bir şekilde belirlemek gerekiyor.. Daha önce benim çok beğendiğim ve reytinglere de aslında çok kötü yansımayan, ama insanların “eleştirdiği” tamamen dram ağırlıklı bölümler yerine; bu eleştirileri göz önüne alıp, bir yandan dram ilerlerken bir yandan da "yan karakterler" üstünden kelalaka bir şekilde “komedi” üretmeye çalışmak bence hiç iyi bir fikir değil.. Çünkü duygu dengesini bozuyor, geçişleri kırıyor..
Dramda komedi olmaz mı? Tabii ki olur, ama nasıl? Aklınıza izlerken en üzüldüğünüz filmleri getirin mesela, burada tek tek örnekler vermeme gerek yok zira herkesin beğenisi farklıdır. Gözleriniz ağlamaktan kan çanağına dönmüşken, “ana karakter” içinde bulunduğu trajikomik durumla alakalı öyle bir çıkarım ya da espri yapar ki az sonra kurşuna dizilecek 15 kişinin sinirlerinin bozulup birden kahkahalarla güldüğünü ve yerlerde yuvarlandığını görürsünüz, haliyle siz de gülmeye başlarsınız.. Veyahut başına gelmedik şey kalmamış olan ana karakterler kendilerini “saçma sapan” olmayacak işlerin ve komedi içeren olayların içinde bulurlar. Yani dramdaki komedi, ana karakterler üstünden ve o karakterlerin yaşadıklarının etkileriyle sağlanmalıdır.. Ki aslında bu Aşk Yeniden'in uzak olduğu bir damar da değil. İlk sezondaki Fatih ile Zeynep gerginliği sırasında, Fatih tamamen dram odaklı hareket ederken, Zeynep'in ona ulaşabilme çabası komediye yönelik hareketler içeriyordu.. Sözün özü, yabancılaşma yaşanmaması için hikayenin odağını kaybetmemek gerekiyor.. Aşk Yeniden'in odağı da Fatih ile Zeynep..
Bitirirken..
Ayfer'in kızlarla olan "sevilmek istiyorum" temalı konuşması ya da ulvi babamızın meyhanede paraları yemesi gibi durumlar hakkında da zaten daha önce defalarca konuştuk, haliyle o konularda da söyleyecek yeni bir şeyim yok.. Ayfer sonuna kadar haklı.. Keza Meryem'in "Şirketi vermem!" inadı da zaten fikirlerimi bildiğiniz olaylardan biri.. Sözün özü; "olaylar" daha önce yaşanmamış ve yeni etkiler doğuran tepkilere sebep olmadığı sürece, aynı şeyleri tekrar tekrar yazmamın manası yok..
*Hikaye şahsıma aittir..
Valandil..