Ev... Ne kadar da basit bir kelime! Türü yönüyle isim, durumu
yönüyle bir hayli yalın halde. Bu iki harf, tek hece, sadecik sözcük ne de
büyük anlamlar barındırıyor aslında kendi içerisinde…
Peki “ev” neydi? Kendisi bu kadar basitken üzerinde komplike
düşünmeye değer miydi? Değerdi, çünkü ev demek “güven” demekti. Ev demek yere
düşen lokmanızı üflemeden ya da şüpheye düşmeden, tekrardan rahatça ağzınıza
atıp güvenle yutabileceğiniz yer demekti. Her kapısının ardında kimin olduğunu
bilmek ve bu kişilere koşulsuz şartsız “güvenmek” demekti. Mutfakta ilk
çekmeceye uzandığınızda içinde ne bulacağınızı bilmek, gece karanlığında el
yordamıyla yolunuzu bulmaya çalışırken hangi köşesinde, neyin nerede olduğunu
bildiğinizden çok hissettiğiniz yer demekti. Belki de ev; geldiğiniz,
sevdiğiniz ve bir türlü gidemediğiniz o insana denirdi.
"Evin"e hoşgeldin...
Sude’nin Ömer’e hiçbir şey anlatmayacağını ya da daha
doğrusu anlatamayacağını içten içe hepimiz biliyorduk. Tamam, bilmiyorduk çünkü
geçen bölümün son sahnesinde kapıdaki halleri hal değildi. Herkes toplaşınca
söyleyemedi ancak öldürücü darbenin sonralarda tam kendimizi yemek yemeye
kaptırmış, iştahımız tavan yapmış bir haldeyken ana yemek olarak önümüze servis
edileceğinin sinyallerini aldık biz kendisinden sağ olsun. Yine de toplum
olarak bilinçaltımıza işlemiş olan; eğer ölürse arkasından diziyi de götürecek
başrolü gömmeye henüz hazır değiller, bunu izlediğimiz iyi oldu amma ve lakin
Ömer’i öldüremediğiniz için Passionis’i öldürüyorsunuz. Niye o?
Resmen Koray gibi tansiyonum sıfırlara düştü, hastaneden
yazıyorum. Allah’ım ne büyük acılar bunlar ya rabbim! Tam her şey ağır çekimde
de olsa rayına oturmaya başlamış, Ömer’im ve Defne’si cılız cılız mutluluk
kıvılcımları çıkartmaya başlamışken hak mı reva mı bu? Senin Ömüşü’mle zorun ne
hayat? Bu çocuk hiç gülmesin mi, yürüsün ama ilerlemesin, ölsün ama gömülmesin
mi? Defne sarhoşken “Bundan sonra sana gülmek yasak” dediydi, evren fazla mı
ciddiye aldı bizim safozu, hacet kapısı açıktı da hemen kabul mü oldu dileği
nedir, gülmek yasak oldu yavruma. Sanmayın ki sadece Ömer’e üzülüyorum.
Defne’ye de ne bir eksik ne de bir fazla aynı şekilde paramparça oluyorum.
Sadece bugün içimdeki ÖmerİplikçiFanKılap’ı susturamıyorum.
Neriman’ın Defne’yi böyle çaresiz bırakmasına çok üzülüyorum
mesela ama hak vermeden de edemiyorum (O geçmişe gittiğimiz bölümden sonra
zaten herkese bir hak verme moduna geçtim ben ya haydi hayırlısı). Ömer
mahvolacak, kaçınılmaz sonu ne kadar ertelersek o kadar iyi gibi geliyor. Bu
süreçte de kuru kız kurudukça kuruyor da çok şükür, kendini nihayet olmaktan
korktuğu yerde bulabildi. Ağla hayatım, sana sevdiğin beyefendinin omuzunda
hıçkırıklara boğulmalar yakışır!
Yazı devam ediyor..