Deniz Tranba. Ah Tranba, neden Tranba’sın sen? Tamam geri saralım. Öyle büyük büyük sözler hak eden şanlı bir kudreti yok dizimizin bu kötü beyefendisinin ama ben bir türlü nefret edemiyorum bu adamdan. Sürekli bir işler peşinde. Çoğunlukla Passionis’i alt etmelik kötü işler ancak onu da öyle sevdim ne yapayım? Birkaç haftadır pek görünmüyordu, bu bölüm Deniz Tranba kotamı doldurdum ve ne yalan söyleyeyim özlemişim.
Passionis’ten söz açılmışken, kesin büyü var bu şirkette. Bir kurşun falan mı döktürsek, tabak çanak kırsak da nazarı mı çıkartsak ne yapsak bilemedim. Bir okuyup, üflemek şart oldu. Hayır yani o grup şirkette ne olurmuş kendi şirketleri yanında bir de Passionis ile devam etselermiş, incileri mi dökülürmüş? En azından bahar koleksiyonunu alsalardı bari. Ne gıcık insanlar var dünyada ya? Karşımdaki şirkete ne olur, batar da patronları depresyona girer de bu patronlardan en minnoş olanı sevdiği kadınla aynı evde kalıyor olmasına rağmen maazallah mutsuzluktan ölür falan diye hiç düşünmüyorlar. Bencillik iliklerimize işlemiş, hep ben hep ben.
Bencillik deyince nedense birden aklıma İz geldi, ondan da biraz bahsedeyim sonra Passionis’e geri döneceğim. Misafirliğin kısası makbuldür sevgili İz, seninki biraz uzun sürdü. Yanlış anlama sana git diyemem tabii ama kal demek de gelmiyor içimden kusura bakma. Ömer’e ne hissediyorsa söyleyecekmiş, bak bak. Söylemene gerek yok valla biz baya iyi gördük senin Ömer’e neler hissettiğini. Her fırsatta öptün, sırnaştın, yok elini eline bağladın, gittiniz duvar boyadınız. İyi ki bir geçmişe gittik geldik. İz birden uysal aşık oluverdi. Kiralık Aşk karakterlerinin değişim fırtınasından o da nasibini aldı zahir.
Velhasıl araya soktuğum kötü sesli İz reklamından sonra tekrar Passionis’in durumuna bir bakacak olursak, tamam her şey şu an için oldukça hatta bildiğin baya kötü görünüyor ancak Defne’nin söylediklerinden sonra bir aydınlanma yaşamadım da değil. Cidden her şerrin bir hayrı olduğu çok doğru bir şey. Hepimizin hayatında bu sözü doğrulayacak küçük de olsa bir şey yaşanmıştır. Ben kendi hayatımda çok yaşadım en azından. Defne de yaşamış ve yaşamaya da devam ediyor. Belki Ömer’e bu örneği veremedi ama eğer abisi tefecilere borçlanmamış olsaydı yani başlarına böyle bir şer gelip çöreklenmiş olmasaydı, hayırların en güzeli Ömer İplikçi ile şu an aynı evde aynı çatı altında patlamış mısır eşliğinde affedersiniz yaşlı kadınlar gibi filmle ilgili sürekli soru sorup adamı darlayabilir ve biraz daha minnoşça bir deyişle mışıl mışıl uyuyor olabilir miydi sevgili Kiralık Aşk ailesi?

Günlerce aramaz, yazmaz, sormaz sonra bir "Benle yaşa. Kalıyım sende bir süre herkesin çenesi kapansın." der yine o kazanır.
Biraz geriye saracak olursak eğer Fikret Galo “Ömer’i beğenmiyorum” (Bu beyefendi ya da hanımefendiye de ayrı gıcık oldum. Ömer’i beğenmiyormuş peh!) demeseydi ve Koray bunu duyup her zamanki tatlışlığı ile şirkettekilere ağzından kaçırmamış olsaydı Defne Ömer’e beraber yaşamayı teklif edebilir ve aslında aynı evin içinde iki kişi olmanın ne kadar da güzel olduğunun farkına varabilirler miydi?
Yaa işte böyle kalırsın Ömer İplikçi.
Her şerrin mutlaka bir hayrı vardır. Eğer önünüzde bir kapı kapanıyorsa, sizi daha güzele ve daha ileriye götürecek bir başka kapının anahtarı kilidinde çoktan dönmeye başlamıştır bile. Üzülme demek kolay, o an olayı taze taze yaşıyorken insanın fikrini karartmaması mümkün olmuyor tabii her zaman. Çünkü söylemekten bir türlü usanmadığım gibi: Hayat nasıl başladığını dolaylı olarak da olsa bildiğimiz ama sonunu -şayet bir üçüncü gözümüz yoksa- asla bilemediğimiz bir film şeridi gibi. Şerit nerede kopar, koptuğu yerden tekrar yama tutar mı bilemiyoruz.
Uzun lafın kısası hayat bu öngörülemez, kestirilemez, tahmin edilebilir ama tam olarak bilinemez haliyle bir hayli güzel. Eski Defne’yi görmek de öyle. Şapşirikliğini çok özlemişim, Ömer’i sarıp sarmalayışını da. Geçen gün hangisinde duydum hatırlamıyorum bir dizide, “Yaraları benzer olan insanlar daha iyi anlaşırlar.” dedi biri. Ne de doğru söyledi, sanki Defne ve Ömer için söylenmiş gibi oldu. Yalnız ve yaralı kuşlarım benim!
Bir sonraki söz dizisi Ömer’den Defne’ye gitsin o vakit. Haftaya görüşmek üzere, kendinize iyi bakın…
“Yalnızlığın yalnızlığımla kafiyeliydi. Alt alta yazsak şiir, yan yana yazsak öykü olurdu.
Hiç yazmadık aşk oldu. “*
*Cemal Süreya